Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Dünyaya Öğrettikleri

Savaşlar can sıkıcı bir kavram olarak karşımıza çıksa da tarih boyunca bütün sosyo-kültürel değişimlerde; teknolojinin gelişmesinde, bilimin ve felsefenin ilerlemesinde, siyasal sistemlerin gelişmesinde, ekonomik modellerin restorasyonunda başat rol oynadı. Bin nasihatten daha evla görülen bir musibetin tarihteki karşılığı savaştır. Birinci Dünya Savaşı’na kadar teknolojik ilerlemenin tek çıkış yol olduğu düşünüldü, her türlü ilerlemenin önü açıldı, Stefan Zweig’in Dünün Dünyası adlı eserinde dediği gibi ilerlemek “yeni bir din gibi” benimsenmişti. İnsanlar gelişmenin izini sürerken ve ona bir din gibi bağlanmışken Birinci Cihan Harbi patlak verdi. Bu savaşı vahşet olarak diğerlerinden ayıran şey dünyanın doğruluğundan emin olduğu teknolojik gelişmelerdi. Bu harbin ardından kültür değişti, görüşler değişti, siyasal sistemler yeni arayışlara girdi, ekonomik modellerin restorasyon süreci başladı. Fark edildi ki teknolojik ilerleme sanıldığı kadar iyi değilmiş; bu insanlığı ileri taşıdığı gibi geri de götürüyormuş. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından tüm dünyanın tedirginliği muazzam ölçüde arttı çünkü olası bir küresel savaşın teknolojik gelişmelerle çok büyük yıkımlar getirdiği görüldü. 1939 yılında da korkulan başa geldi. Kısacası her büyük savaş köklü değişimleri beraberinde getirdi.

Rusya-Ukrayna savaşı da bana göre büyük değişimlerin habercisi olacak. İkinci Dünya Savaşı üzerinden onca yıl geçti ve dünya pek çok bölgesel savaşa şahit oldu. Ancak bu savaşı diğerlerinden ayıran çok fazla dinamik var. Ben de bunlara değinmek istiyorum. Önce savaşın gidişatını yorumlayacağım sonra bundan neler çıkarabiliriz ona değineceğim.

Rusya-Ukrayna Savaşı’nı farklı kılan en önemli detay Rusya ve Nato’ya bağlı ülkelerin ellerini çok açık biçimde oynamasıdır. Belli aracılar olmadan, üstü kapalı, amatör gazetecileri eğlendiren tehditlerin aksine bu sefer çok daha ciddi bir düzeyde çıktı savaş. Nato üyeleri açık açık Rusya’yı tehdit etti, Rusya da açık açık meydan okudu. Tehlike o kadar büyük ve durum o kadar tedirgin ediciydi ki herkes üçüncü bir dünya savaşının çıkacağından korktu doğal olarak. Neticede Rusya iki kutup arasında yıllardır süregelen gerginliği eyleme geçirdi ve savaş başladı. En korkulanı ülkelerin nükleer silah kullanması, dünyayı geri dönüşü olmayan bir yere götürmeleriydi. Kısa bir süre sonra bu tehlike ortadan kalktı; Biden ılımlı açıklamalar yaptı, Avrupa ülkeleri Ukrayna’ya destek vereceğini söyledi. Tam da bu esnada tüm dünyada medya eliyle bir hareket başladı. Avrupa ülkelerinde protestolar düzenlendi, savaş karşıtı kampanyalar arttı, ünlüler Ukrayna’ya destek mesajı verdi, tüm dünya bu savaşı kınadı. Rusya bunlara aldırış etmeden tutumunu sürdürdü ve yaptırım kararı geldi. Nato üyeleri Ukrayna’ya destek vermekle kalmadı üzerine Rusya’ya yaptırımlar uygulanmaya başlandı. Bazı Rus sermaye gruplarının bunlardan muaf tutulması dikkate değer bir detaydı. Günler ilerledikçe medya gücüyle yaratılan savaş karşıtı hareketin saman alevi gibi olduğu anlaşıldı. Daha da önemlisi bu harp diğerlerine benzemiyordu; ABD medya gücünü ne kadar kullanırsa kullansın Ukrayna’daki Nazilerin Avrupa ülkeleri tarafından fonlandığının üzerini örtemedi. ABD yanlısı medya savaş alanından ne kadar görüntü aktarıyorsa karşı taraf da buna karşılık verdi. Ukrayna’da Rus askerleri tecavüz edip öldürsün diye çıplak kadınlar ağaçlara bağlandı mesela. Şu olayın bir tık üstü gaz odası mesela, dünyanın ABD medyasının kontrolünden çıktığını, algı yönetiminin artık biçimlendirilemez olduğunu gördük. Bu sosyal medya sayesinde gerçekleşti. O kadar kampanyaya rağmen Türkiye gibi bir ülkede bile yapılan ankette %60’lık bir kesimin bu savaşın müsebbibi olarak ABD’yi gördüğü fark edildi. Bugün savaş hala devam ediyor ama eskisi gibi gündemde değil. Savaşın ilk çıktığı zaman yaşanan yoğunluk şimdi yok. Küresel ölçekte son yılların en büyük savaşı toplam bir ay gündemde kaldı. Dijital dünyada savaşın karşılığı bu oldu.

Şimdi bütün bunlardan ne çıkarabiliriz? Eldeki verilen işin çok daha tehlikeli bir yere gittiğini gösteriyor bana-umarım yanılırım-. En baştan başlamak istiyorum. İki kutbun ellerini çok açık biçimde oynamasının eşiği bu savaşla açıldı. Yani taraflar eskisine göre daha çekingen değil. Küresel ölçekte bir savaşın başta nükleer gibi tehlikeleri doğuracağı düşüncesi de şimdilik rafa kalkmış durumda. İşin en kötü tarafı da dünyanın nükleersiz bir küresel savaş deneyimini yaşaması. En korkulanın devre dışı kaldığı bir küresel savaş ilerleyen zamanlarda işi çok farklı noktalara götürebilir; bu silahların devre dışı kaldığı küresel çatışmaları ilerleyen günlerde görülebiliriz. Çünkü ben bu tip şeylerin birer eşik olduğuna inanıyorum. Avrupa ülkelerinin Ukrayna’ya desteği ve Rusya’ya konulan ambargolar bunun kısmi bir dünya savaşı olduğunu gösteriyor; günümüzde savaş sadece top, tüfek ve tankla icra edilmiyor. Artık bütün Avrupa ülkeleri, sermaye sahipleri, silah sanayii nükleersiz bir harbin mümkün olacağını artık biliyor. Bunun ilerleyen günlerde daha sert hamlelere gebe olacağını düşünüyorum. İlla Rusya ve Ukrayna arasında olması gerekmez. Yolun daha ilerisinde başka ülkelerle “modern savaş” yürütülebilir. Bugün yaşadıklarımızın, ilerleyen günlerde sıkça göreceğimiz “modern savaşın” öncüsü olduğunu düşünüyorum.

Bu savaşı diğerlerinden ayıran, onu farklı bir noktaya koyan şey ise medyaydı. Medyanı küresel ölçekte en büyük güç haline getiren Avrupa ülkeleri bu savaşla beraber onun büyüklüğü altında ezildiler. Özellikle ABD kitlelerin artık medya manipülasyonuyla yönlendirilemediğini gördü. Savaş başlarken Rusya’yı karalama kampanyalarına hız verildi, hemen her yerde protestolar düzenlendi, uluslararası organizasyonlarda savaş karşıtlığına vurgu yapıldı. İlk başlarda her şey çok güzel giderken birden işin rengi değişti. Medyanın bugün geldiği noktada insanların tek bir yerden yapılan manipülasyonlara bağışıklık kazandığı görüldü. Savaş ilerledikçe ABD destekli medya kanallarına karşıt tezler sunacak yeni kanallar da insanların ilgisini çekti. Rusya’nın havaya uçurduğu bir bina sosyal medya başta olmaz üzere kitle iletişim araçlarına servis edilirken, Ukrayn’da Avrupa tarafından fonlanmış Nazilerin söylemleri de medyada ilgi görmeye başladı. Eskiden, sosyal medya devriminden önce böyle bir şey çok zor yaşanırdı. Medyayı kontrol eden ülkeler onu bir propaganda aracı olarak kullanabiliyorlardı. Sosyal medya devrimi gerçekleştiğinden beri ABD Arap topraklarındaki varlığına meşru bir zemin bulamadı, bütün dünya onun işgalci bir devlet olduğunu fark etti. Aynı şet 2001 yılında kaç kişi tarafından dile getirilebiliyordu? Rusya-Ukrayna savaşı da bu değişimin net biçimde görüldüğü keskin viraj oldu. Medya artık kontrol edilemeyecek kadar büyüdü, insanları tek bir haber alma kaynağına bağlamayacak kadar genişledi. Haberlerin gazetelerden okunduğu dönemde insanlar kendi düşüncelerine uyan yayın organlarını alıyordu. Şimdi sosyal medya sayesinde insanlar ABD medyasına da Rus medyasına da kolay biçimde ulaşabiliyor. Bu savaşta en dikkatimi çekenlerden birisi de bu oldu. Medyanın artık kontrol edilememesi ilerleyen günlerde manipülatör devletlerin başını ağrıtacak. Bu yola başvuran başta ABD gibi ülkeler artık yeni bir yöntem bulmak zorundalar. Kitlesel kontrolün bağları yavaş yavaş çözülüyor. Kontrol mekanizmasının yıkılıyor olması başat devletlerin de işini zorlaştıracağa benziyor. Buna nasıl bir yöntem bulacakları, nasıl bir yol izleyecekleri belirsiz.

Sosyal medyanın savaşa en korkunç etkisi tepkisizlik oldu ki bence her şeyden önce asıl sorgulanması gereken bu. Belki de yakın zamanın tüm dinamiklerini yerinden sarsacak, durumu farklı noktaya sürükleyecek bir savaş var şu an. Her ne kadar Rusya ve Ukrayna bu işin içindeyse de herkes biliyor ki bu bütün dünyanın sorunu. Koskoca küresel bir savaşın etkisi bir ay bile sürmedi. İnsanlar savaşı gerçekten unutmuş durumda. Bu sadece Türkiye gibi kendi derdiyle uğraşan ülkeler için geçerli değil. Dünyada savaş artık bir numaralı gündem maddesi değil ve bu son yılların en şaşkınlık verici olayı olabilir. İnsanlığın küresel savaşa olan tahammülü bile iki üç haftaya inmiş durumda. Bu duyarsızlık ilerleyen günlerde çok kötü noktalara ulaşabilir. Dünyanın bu kayıtsız tutumunu sadece savaşı icra edenler değil herkes görüyor. Bunu görenler arasında çıkar grupları da var, şirketler de var, savaş sanayisi de var, savaşlarla gelirini katlayanlar da var, siyasal ve ekonomik çıkar grupları da var. Odada bir fil var ve kimse o filin farkında değil. Bu tepkisizliğin ilerleyen günlerde daha trajik savaşların önünü açmasından kendi adıma tedirginlik duyuyorum.

Savaşın siyasal anlamda bir getirisi de Ukrayna’nın gerekli yardımı görememesi oldu. İlk günlerde herkes savaşının Ukrayna değil Avrupa olduğunu düşünmüştü. İlerleyen günlerde Ukrayna’nın neredeyse kaderine terk edildiği fark edildi. Avrupa ülkelerinin önce gazlayıp sonra yalnız bıraktığını da bütün dünya gördü. Nato’nun bu umursamaz tavrı ona bağlı olan, batıya yaklaşmak isteyen ülkelere de bir şeyler söylemiştir muhakkak. Gelecek günler kan kaybeden bir Nato ve dolayısıyla kan kaybeden bir Avrupa görmemizi sağlayabilir. Avrupa Birliği’nden başlayan parçalanma artık savaşta da kendisini gösteriyor çünkü. Bunun ilerleyen günlerde kutuplaşmayı, ayrılıkları, ayrılıklardan doğacak çatışmaları tetikleyeceğini düşünüyorum.

Özetle; bu dijital dünyanın gördüğü küresel ölçekteki en büyük savaş. Pek çok eşik açıldı, ülkeler kozlarını daha açık koymaya başladılar. Dünya ne yazık ki nükleersiz bir küresel savaş deneyimini yaşadı. Bu bir eşikti bana sorarsanız, bunun devamının geleceğini düşünüyorum. Medyanın kitle kontrol mekanizmasını harekete geçiremiyor oluşu ülkeleri yeni bir yöntem bulmaya yönlendirecektir. Bunun ne olacağını ise kestirmek güç. Dijital dünyanın savaşa olan kayıtsızlığı ise işin en tehlikeli detaylarından birisi. Bunun ilerleyen günlerde zenginliğini bölgesel/küresel savaşlardan sağlayan gruplar için bir feedback olacağını düşünüyorum. Ukrayna’nın yalnızlığı ise Avrupa Birliği krizi ile başlayan parçalanma sürecinin ayyuka çıkması açısından önemliydi. Gelecek günler daha çok kutuplaşma, daha çok ayrışma görebiliriz. Dünya soğuk savaştaki gibi bir noktaya gidebilir. Böyle bir ayrışma ise günümüz dünyası için felaketlerin art arda sıralanması anlamına gelir. Umarım yanılırım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir