Nazi Almanyası: Bir Devlet mi Yoksa Bir Marka mı?

1945 yılında İkinci Dünya Savaşı sona ererken Naziler de tarihin tozlu sayfalarına gömüldü. Ancak bu sadece fiilen gerçekleşti. Naziler bugün bile hala araştırılıyor, hala ilgi uyandırıyor. Adına belgesel düzenlenen ülkeler arasında Nazi Almanyası başı çekiyor. Onlarla alakalı sürüyle film ve kitap çıkmıştır ve çıkmaya devam ediyor. Tezlere konu oldular, yakın tarihin en kayda değer araştırma sahası oldular. Tarihte onlardan daha güçlü, daha gaddar ve daha uzun süre hüküm sürmüş onca ülke olmasına rağmen Naziler hala şahsına münhasır yerini koruyor, hala en ilgi gören ülke oluyor. Peki bunun nedeni nedir? Hiçbir devletin yakalayamadığı bu popülariteyi on iki sene gibi kısa bir sürede nasıl kazandılar? Bugün Nazilerle ilgili hemen her detayın ilgi çekmesinin sebeplerini nasıl sıralarız?

Her şeyin başında bir gerçekliği ortaya koymak gerekiyor çünkü bu hakikat yazının hep merkezinde olacak. Naziler dendiği zaman aklımızda canlanan unsurları göz önünde bulundurduğunuzda inceleme sahasının bir devletten ziyade bir marka olduğunu fark edeceksiniz. Daha doğrusu marka tarafının ağır bastığını göreceksiniz. Üniformaları, dikkat çeken bayrakları, ayin gibi mitingleri, görsel sanatları, disiplini, söylemi, propaganda teknikleri… Bunlar bir devletin asli unsuru değildir. Roma İmparatorluğu dendiği zaman ya da Osmanlı İmparatorluğu dendiği zaman aklınıza ilk olarak bunlar gelmez. Ancak söz konusu Naziler olunca bu tip başlıklar ön plana çıkıyor. Nazilerle ilgili yapılan filmleri düşünün. Diğer ülke askerlerinin kıyafetlerine çok önem verilmez ama Nazilerin meşhur üniforması mutlaka aslına uygun tasarlanır. Bayrak detayı en çok Nazileri anlatan belgesellerde veya filmlerde ön plana çıkarılır. Özellikle her belgeselde mutlaka ama mutlaka Hitler’in bir mitingine şahit olursunuz ve ortamın ambiyansı sizi etkiler.

 Bütün bunlar Nazilerin bir devletten ziyade aslında bir marka olmasından ileri gelir. Onu şahsına münhasır kılan en önemli özellik budur. Nazilerin başarısının marka perspektifinden değerlendirilmesi ise neden çok büyük bir yapılanma olduğunu ortaya koyar. Bugünün devlet/marka/propaganda anlayışını nasıl değiştirdiklerini gösterir. Bu sebeplerden ötürü bu yazı sadece Nazi markasına ve onun nasıl inşa edildiği ile ilgilenecek. Buradan da neden çok değerli bir deneyim olduğunu ortaya koyacak.

Naziler pek çok kavramı yeniden inşa etti ve bunların hepsi bir yenilikti. Bu yenilikleri başlık altında tek tek inceleyelim.

1- Naziler Yaşlanmış ve Hasta Olan Devlet Kavramını Öldürdü, Yerine Dinamik ve Genç Bir Mobil Devlet Aygıtı Koydu.

Yaşlanmış ve hantal devlet kavramını bugün göremiyorsak bunun sebebi Nazilerdir. Bugünkü devlet aygıtının dinamik yapıya kavuşmasında kilit rol üstlenmişlerdir. Şu an bize bu konuda normal gelen pek çok şey onların zamanında ilk kez deneniyordu. Eskiden devlet bir aile evindeki yaşlı dedeye benziyordu. Varlığı su götürmezdi, çok büyük bir ağırlığı vardı “hikmetinden sual olunmazdı.” Ancak bu dede ortalıkta fazla görünmezdi, odasında oturur, ev ahalisiyle fazla yüz göz olmaz sadece bir karar alınacağı ya da önemli bir eylem gerçekleştirileceği zaman ortaya çıkardı. Devlet de ülke insanların dedesi gibiydi, büyük bir otoriteydi, bu fazla sorgulanmıyordu ama hantaldı. Kitlelerin isteklerine cevap verip bir sinerji yaratmaktansa sahip olduğu ağırlıkla ilerlemeye çalışıyordu. Eskiden bu mümkündü, halkın ağırlığı fazla yoktu ve bu sistem devam ediyordu. Ancak artık devam etmiyordu. Halkın ağırlığı artmış, yüzyıllardır görmezden gelinen işçi hakları bile konuşulmaya başlanmıştı. Açlık ve sorunlar artık devletin olmadığı uzak köylerde değil hükümdarın kapısında yankılanıyordu. İletişim kanalları gelişiyor, haberleşme sayesinde en ufak bir olay büyüyordu. Artık insanları toprak değil para doyuruyordu ve bu da talep fazlalığına neden oluyordu. Hantal ve yaşlı devlet aygıtı tüm bunlara cevap verebilecek, halka derdini anlatıp kitlelerden sinerji yaratacak bir durumda değildi. Kısacası torunlar bilgisayar istiyor dede ise bu harcamayı lüzumsuz buluyordu.

İşte bu noktada Naziler bir “devlet markası” icat etti. Kendini halka anlatan bir devlet modeli ilk defa onların zamanında denendi. Bu Hitler’in propagandaya verdiği önemin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Hitler Kavgam kitabında bunun ne derece olduğunu şöyle özetlemiş: “Müşterek bir milli duygu ancak okul ve propaganda aracı ile ve çok uzun bir zamanda yaratılabilir” (s.32) Propaganda o dönemde sadece tüketim malzemeleri için kullanılan bir yöntemdi. Yeni çıkmış bir sigara ya da son model bir araba halka tanıtılabilir, kitlelerin duygu ve düşünceleri manipüle edilebilirdi. Nazilerin devleti marka statüsüne koyması devlet için de propaganda yapılabileceğini gösteriyordu. İşte bu durum bence yakın dünya tarihindeki en büyük kırılmaya sebep oldu. Kitle manipülasyonunun sadece tüketim malzemeleri hususunda değil devlet ve siyaset kanadında da geçerli olduğunu tüm dünya Naziler sayesinde anladı ve o günden sonra propaganda devletin olmazsa olmaz bir kavramı haline geldi. Öyle ki bugün ondan bağımsız bir devlet düşünemez olduk ve bunu normalleştirdik. O dönemi bugünün kafasıyla düşünmek en büyük yanlışlardan birisidir. Söylediğim gibi bu bir ilkti ve devlet ilk defa bir marka olarak pazarlanıyordu.

Pazarlanmak istenen bir markanın kusursuz görünmesi, kitlelerin duygusuna hitap etmesi ve en önemlisi kendisine tabii olan insanları ayrıcalıklı hissettirmesi gerekiyordu. Nazilerin bu konuda belki doğal, belki de tecrübeyle kazanılmış bir yetenekleri vardı. Başından itibaren Hitler önderliğinde her şey en ince ayrıntısına göre planlanmış ve hayata geçirilmişti. “Her bir ayrıntı önceden düşünülüyordu… Gamalı haçın görsel bakımdan, kendine özgü bir açısı ve kalınlığı olmalıydı. Çok ince olduğunda cesaretsizlik, çok kalın olduğunda ise atalet hissi uyandırırdı. Aynı şekilde tamamen yatay veya dikey bir düzlem yerine yanlamasına yerleştirilmeliydi; böylece sürekli olarak ileri doğru bir hareket hissi verirdi.” (Hitler’s Propaganda Machine, Ward Rutherford) Sembolün belli bir simetride yan yana sıralanmasının görsel anlamda kitleyi doyurduğu aynı zamanda devlet markasını daha disiplinli göstereceği sonucuna da ulaşıldı ve bu uygulandı. Seçim öncesinden İkinci Dünya Savaşı’nın bitimine kadar Naziler Almanya’yı yan yana sıralanmış tek tip bayraklarla donattı.

Marka kitlenin tüm duygularını ve düşünceleri tek bir sembolde toplamalı ve bu sembol de olabildiğince sade görünmeliydi. Böylece o yalnızca marka görüntüsü olmayacak, ona tabii olan insanların gönülden bağ kuracağı bir imgeye dönüşecekti. Naziler seçim çalışmalarından savaşın sonuna kadar belli başlı sembolleri kullandı. Onların başarısı birden çok logo bulup pazarlamaları değil birkaç logoyu olabilecek azami düzeyde kullanmalarıydı.

Bir sigara markasıysanız insanlara sadece lezzet vadedebilirsiniz. Çamaşır suyu markasıysanız ise temizlik vadedersiniz. Peki ya devlet markasıysanız? Burada hemen her konuda kitlelere vaatler sunmanız gerekir. Çünkü devlet halkın her konudaki düşüncelerine dikkat etmek zorundadır. İşte bu bugün hala geçerli olan ve hayatımızı tamamen değiştiren propaganda aygıtının ikinci kırılma noktası oldu. O hemen her yere nüfuz edebilirdi ve bu sayede insanların sadece düşünme biçimini değil hayat pratiğini değiştirebilirdi. Eskiden bir tanıtım ve manipülasyon aracı gören propaganda günlük hayatın inşasında ve yaşam pratiğini değiştirmede kullanılabilirdi. Nazilerin markası bir devletti, bunun için her yerde manipülasyon yapmak zorundaydılar ve başardılar: Kitlelerin gündelik hayat pratiğini bununla değiştirdiler ve bu da yakın tarihin en büyük kırılmalarından birisiydi. Bugün ülkeler iletişim kanallarıyla günlük hayat pratiğimizi sürekli değiştirmekle meşgul. Yüz sene önce yaşayan bir insan ayakkabısı yırtılmadan onu değiştirmiyordu. Bugünün kültüründe ise eskiyi giymek neredeyse hakaret sayılıyor.

Kısacası Naziler hantal, kitlelerden uzak ve sınırları kalın çizilmiş devlet aygıtını ortadan kaldırdı. Bunun yerine hemen her konuda kendini halka anlatan, değişen şartlara uyum sağlayan, mobil, sürekli söylem üreten ve böylelikle insanları ortak paydada toplamayı amaçlayan genç bir model inşa etti. Bugünün devletleri de aynı şeyleri yapıyor ve karşılığını alıyor. Artık idare evin dedesinden çocukların eline geçmişti, bundan sonra da hep böyle olacaktı.

2- Naziler Kitlelerin Devlet Markasına Nasıl Bağlılık Göstereceğini Keşfetti: Eskinin İhtişamını Yeninin Enerjisi ile Birleştirmek.

İnsanlar doğası gereği geçmiş ile gelecek arasında sıkışıktır. Bir yandan geçmiş gözün önüne gelir, oradaki mutluluklar mutsuzluklar göz önüne getirilir ve tuhaf biçimde belli bir yaştan sonra geçmişe dönmek ister. Aynı zamanda bir de gelecek söz konusudur. Kişi orayı düşünmek zorundadır, bir dahaki adımının başarılı olmasını ister. İşte insan doğasında var olan bu durum kitleler için de geçerlidir. O dönemde kitleler bu sıkışıklığı çok daha fazla hissediyordu. Özellikle Almanlar mağlup oldukları savaştan aşağılanarak ayrılmış, üzerine ekonomik buhran yaşamışlardı. İhtişamlı eskinin özlemini duyuyorlardı; Bismarck’ı arıyorlardı. Ama aynı zamanda değişen dünyada bir yer almak zorunda olduklarını da biliyorlardı. İşte Naziler böyle bir dönemde kitlelere muazzam bir şey vaat etti: Eskinin ihtişamı ve yeninin enerjisi. Dönemin dinamiklerinden çıkan bu sonuç yakın tarihin ülke yönetimi konusunda bir başka kırılmasıydı. Bu Almanlarda, daha sonra da diğer ülkelerde kitlelerin devlet markasına daha fazlı bağlanmasına neden oldu. Kısacası Naziler marka devlet teorisinde yeni bir doktrin bulmuşlardı.

Nazilerin geçmiş ile bağı, düşledikleri Alman birliğine dayanır. Bu birliğin sağlanması için homojen bir kitle yaratmak, onları tek bir çizgide inşa edilmiş devlet markasının yanında tutmak ve “eskiden olduğu gibi” otoriter bir devlet sistemi kurmak zorundaydılar. Bu sebeple geçmişe sarıldılar, Alman tarihinde yer etmiş isimleri andılar, geçmişteki sembolleri kullanmaktan çekinmediler. Bu noktada Prusya önemli bir dayanaktı. Çünkü Prusya Nazilerin istediği devlet aygıtının özelliğine sahipti. Militarist ve disiplin öne çıkan özelliğiydi. Prusya Kralı 3. Friedrich Wilhelm tarafından tasarlanan Demir Haç Naziler tarafından bayraklarda ve nişanlarda kullanıldı. Prusya Kartalı da devletin ana sembollerinden birisi oldu ve özellikle mimaride sıkça kullanıldı.

Alman tarihine yapılan vurgu, eski güzel günlerin yeniden tahsis edileceğini müjdeliyordu. Buna ek olarak yeni devlet aygıtının yapısı itibariyle enerjik ve geleceğe dönük olmazı lazımdı. Bu sebeple Naziler yeni olan her şeyi propaganda malzemesi haline getirmek için benimseme yolunu seçti. Benimsenen yeni yollardan bir tanesi sinemaydı. Naziler iktidar oldukları yıllar boyunca sinemayı sık sık manipülasyon için kullandılar. Gösterime girecek filmlerin Hitler tarafından kontrol ediliyordu. “Modern tarihin hiçbir döneminde bir hükümetle sahne sanatları akımını ilgilendiren bir filmin içeriği, özellikle de tarih filmi üzerinde hüküm süren ve devlet başkanı düzeyinde çözülmesi gereken bir konu hakkında tartışan askeri bir genelkurmay düşünmek zor. Böylesi olsa olsa anca Nazi Almanyası’nda olabilirdi” (Hitleri Pazarlamak, s.69) 1945 yılında gösterime giren Kolberg filminde iddiaya göre yüz bin, Hoffman’ın iddiasına göre yirmi bin asker kullanılmıştı. Savaşın ortasında bu kadar asker bir film için cepheden çağırılabiliyordu. (a.g.e, s.223) Yeni propaganda tekniklerinden birisi de müzikti ve Naziler bundan da faydalanmasını bilmişti. Devletin “Müzik bir çok seviyede propaganda aracı işlevi gördü… Nazi ezgileriyle harekete geçirilen estetik 19. Yüzyılın duygusal ağıtları, tatlı vatanseverlik havasından, antik halk ezgileri ve melodilerinden olduğu kadar ilahi söyleyişlerden de türeyen bir şeydi. (a.g.e, s.206)

Geleceğe yöneltilmiş enerji sadece propaganda sahasında görünmüyordu. Naziler hemen her konuda son teknolojiye sahip olmak konusunda başarılı olduğunu gösterme gayesi taşıyordu. Berlin Olimpiyatları bunun bir örneğidir: İlk defa olimpiyatlarda meşale taşınmıştı, ilk defa görüntü kaydı alınan bir olimpiyattı ve bu organizasyon için yapılan Berlin Olimpiyat Stadı tüm dünyaya Nazilerin teknoloji anlamında geldiği noktayı gösteriyordu. Bir afişte “Almanya’yı motorize etmeye söz vermiş Führer” yazıyordu. Otomobil ve otoban konusunda yapılan atılımlar da geleceğe dönük enerjinin bir parçasıydı.

Kısaca Nazi Almanyası geçmişi ve geleceği harmanlayan muazzam bir yapı ortaya çıkardı. Devlet markasının kitlelerin desteğini alabilmesi için insanın doğasında var olan iki şeyi, geçmiş ve gelecek düşüncesini tatmin etmesi gerekiyordu. Bunu da dolaylı yoldan keşfedenler Naziler oldular. Sadece ilerlemenin değil tarihe sahip çıkmanın da kitleler üzerinde önemli bir tesir gücü olduğunu ispatladılar.

3- Naziler Görüntünün İçerikten Daha Kalıcı ve Etkili Olduğunu Gösterdiler

Tüketim çağında görüntünün her şey demek olduğunu söylememe gerek yok. Ancak bu da Naziler tarafından ispatlanan bir şeydi ve dönemine göre yeni sayılabilecek bir gelişmeydi. Bugün Sovyetler’in ya da İngilizlerin değil Almanların üniforması konuşuluyor, filmlerde diğer ülkelerin kıyafetlerine özen gösterilmezken Nazilerin kullandığı üniformalar aslına uygun tasarlanıyor. Tarih filmlerinde mutlaka Gamalı Haçlı bir bayrak gösteriliyor. SS’in sembolü çoğu insan tarafından biliniyor ve sempati uyandırıyor. Bütün bunların en önemli nedeni devletin bir marka olarak sunulmasıdır. Naziler ağırlıklı olarak bir görüntü devletiydi. Yenilmez Alman panzerlerinin birçoğunun Polonya savaşında bozulduğunu kimse bilmez ama Ardenler’deki Tank Taarruzunu herkes bilir. Avusturya’nın ilhakında “yenilmez tankların” çamura saplandığını ve bu nedenle Hitler’in Avusturya’ya gidişinin ertelendiğini çok az insan bilir. Ama Yıldırım Harbi’nin muazzam başarısı herkesin dilindedir. Marka devlet görüntü devlettir ve amacı caydırıcılıktır. Bu nedenle her şeyin muazzam ölçüde güzel ve şık görünmesi gerekir. Naziler üniformalardan mitingin yapılacağı alana kadar hemen her şeyi kusursuza yakın bir biçimde ambalajlayıp servis ettiler. Bu ambalajın en tesirli olanı şüphesiz üniformalardı. SS üniformaları ve onların muhteşem görüntüsü bugün hala insanları cezbediyor.

Naziler iktidarında tam olarak iki yüz kırk altı üniforma resmedilmiştir. (a.g.e s.191) Bu sayı bile görüntüye ne kadar önem verildiğini göstermiştir.

Berlin Olimpiyatına gelen yabancılar mest olmuş olarak memlekete döndüler, yenilmez görünen Alman tanklarını görenler ürperdiler. Meşhur Stuka uçaklarının gürültüsü düşman askeri üzerinde muazzam bir psikolojik etki yaratıyordu. Mimari eserler devletin büyüklüğünü yansıtıyordu. Belli bir simetriye göre yerleştirilmiş bayraklarıyla, ihtişamlı yapılarıyla ve düzenli yollarıyla Nazi Almanyası’nda şehirlerin şık görünmediğini kim inkâr edebilir? Hatta mitinglerin?

Propaganda afişlerinde Nazilere özgü bazı detaylar da göze çarpıyor. Sovyetler Birliği’nin veya İngiltere’nin propaganda afişlerine karşılık Almanların bazı afişlerinde askerlerin veya SS’lerin gözü görünmez ya da gözlere gölge düşer. Bu gizem onları insanüstü bir varlık olarak tasvir eder ve bu da Almanların “yenilmez” ordusuna bir “kutsiyet” kazandırır. İlahi anlamda karşılığını bulur.

Bugünün gösterge toplumu sadece ürünleri bir tüketim malzemesi haline getirmiyor. Farkında olmasak da ülkeler de artık bir tüketim malzemesi hüviyeti kazanmış durumda. Hemen her devlet kendi reklamını yapıyor, yeni bir ambalaj tasarlayıp kitlesini ortak paydada birleştirmeye çalışıyor. Sloganla veya söylemle de bu destekleniyor. Amerikan Rüyası buna bir örnek gösterilebilir, ABD özgürlükler şehri olarak lanse edilir. Bu, altıyüz bine yakın evsizi, 36 milyona yakın işsizi gizler. Gerek içerideki kitleyi bir arada tutmak gerekse dışarıya mesaj vermek adına reklam yapılıyor ve aslında bu bir markanın sunumudur. Bunun en iyi örneğini Naziler vermiştir ve dönemine göre çok büyük bir yeniliktir.

Sonuç:

Naziler yakın tarihin en kötü, en gaddar, en korkunç kitlesidir ve tarihte net kötü diyeceğimiz tek organizasyondur. Bunu koymakla beraber tarihçilik kötü veya iyi ile ilgilenmeden devletlerin/olayların akışı nasıl değiştirdiğini araştırmaktır. Naziler de yakın çağın en büyük kırılmalarında başrol oynamıştır. Propaganda’nın sadece ürünler özelinde olmadığını göstermesi büyük bir yenilikti. Yaşlanmış, hantal ve çağın getirilerine cevap vermeyen devlet aygıtını yıkmış, yerine dinamik, genç ve mobil bir devlet koymuştur. Devletin bir marka olarak sunulması kitlelerin her duygu ve düşüncelerine hitap etme zorunluluğu doğurmuş bu da propagandanın mahiyetini genişletmiş, onun sadece tanıtım anlamına gelmediğini göstermiştir. Propaganda kitlelerin gündelil hayat pratiklerini baştan aşağı değiştirecek kadar güçlüdür ve dünya bunu Nazi örneği ile öğrendi. Görüntünün nitelikten daha kalıcı ve etkili olduğunu da yine aynı organizasyondan öğrendik; SS üniformaları hala akıllardaysa, Gamalı Haçlı şehir fotoğrafları şık görünüyorsa, Nazi Almanyası dendiği zaman “yenilmez ordusu” gözümüzde canlanıyorsa bu onların bir görüntü devleti olmasındankaynaklanır. Bütün bunlar moden dönem devleti şekillendiren başlıca unsurlar olmuştur. Devlet artık bir tüketim malzemesidir ve propaganda onun en yakın dostudur.

Naziler 1945’te tarihin çöplüğüne gitti, bir daha canlanmamaları ise herkesin temennisi. Ancak propagandanın etkin kullanımı ve yenilikçiliği onları hep hafızada tutacak. Naziler hep bir araştırma nesnesi, film konusu olmaya devam edecek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir