Bozguncu Lider Modeli: Adolf Hitler Örneği

 

1933 yılının sonlarında Nazi Partisi’nin 2 milyon civarında üyesi vardı. 1934 yılında, Nazilerin Yarı Askeri grubu olan SA’nın mevcudu 4.5 milyondu. Partinin diğer elit birliği olan SS’in 1940 ile 1944 arası nüfusu 800.000’e yaklaşmaktaydı. Bütün bunlara ek olarak Nasyonal Sosyalist Parti adından da anlaşılacağı üzere sosyalist bir kesimi de barındırıyordu ve Ernst Röhm gibi ileri gelen bir isim başta olmak üzere bu teşkilatlanmada sayısı azımsanamayacak kadar fazlaydı. O kadar fazlaydı ki sonunda “Uzun Bıçaklar Gecesi” denilen bir katliamla partinin sosyalist kanadı ortadan kaldırıldı. Yani, Adolf Hitler milyonlarca parti üyesine, iş bulmak için silahlı örgüte katılmış milyonlarca insana, üst düzey isimlerin (Goering, Himmler, Goebbels, Bormann vs.) sürekli fikir ayrılığına düşüp birbirine karşı çıktığı bir gruba 12 yıl boyunca liderlik etti. Bu kadar fazla görüş ayrılığına sahip o kadar insandan oluşan bir teşkilatı idare etmek şüphesiz bir liderlik örneğiydi. Bu nedenle onun önderliği “lider nasıl olunur, bir lider gücünü nasıl muhafaza eder?” sorusuna doyurucu bir cevap vermektedir.

Bir önder gücünü nasıl muhafaza eder? Tepesinde olduğu teşkilatı sürekli krizde tutarak. Lider dendiği zaman akla sorunları çözen ve huzuru sağlayan insan figürü gelmektedir. Oysa tam tersidir. Önder çatlak sesleri muhafaza ederek karışıklığı güçlendiren adamdır. Adolf Hitler bu konuda Alman halkına gerçekten bir lider olmuş, huzuru tahsis etmiş, karışıklığı önlemiştir. Ancak bu önder olduğu teşkilatta geçerli değildir. Zaten teşkilattaki bu sağlam duruşu sayesinde hüküm sürebilmiştir.

Hitler huzuru çözen değil huzursuzluğu devam ettiren bir liderlik modeli sunmaktadır. Sorunların devamlı olması bu problemleri çözecek olan önderin de her zaman meşru bir zeminde durması anlamına gelmektedir. Adolf Hitler bunu çok iyi uygulamıştır. Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi daha iktidara gelmeden önce bile fikir ayrılığının yoğun yaşandığı, hizipleşmenin dikkate değecek kadar büyük olduğu bir teşkilattı. En önemlisi de partinin ileri gelenlerinin çoğu Hitler tarafından fazla sevilmiyordu. Ancak yine de onlara paye vermeyi ihmal etmedi. Yanındaki farklı fikirden insanlara eşit paye vererek bu grupların güçlü kalmasını sağladı ve yok olmasını önledi. Bunu onlarda fayda sağlamak için yaptı elbette ama sonuçta onları hayatta tuttu. En güzel örnek Ersnt Röhm’dür. Nazi partisinin en yetkin isimlerinden olan Röhm eşcinseldi ve bu muhafazakârlarca hiç hoş karşılanmıyordu. İktidara geldiğinde eşcinselleri toplama kampına atan Hitler sahip olduğu güçten dolayı Röhm’ün yanında durmaya devam etti. Yine yanında partinin sol kanadında olan pek çok isim vardı. Hitler onlardan azami ölçüde yararlanmasını bildi ve bu onun liderliği açısından olumlu bir başka sonucu doğurdu. Hiziplerden hiçbirisi güçlenmedi, hiçbirisi gücünden bir şey kaybetmedi. Parti içindeki kavgayı fark eden Hitler bunu engellemek için harekete geçmedi ve dahası işe yarayanları, kendi düşüncesine aykırı olsa bile desteklemeye devam etti. Bir başka getirisi daha oldu bu davranışın: Kendisine karşı olabilecek gruplaşmanın da önüne geçti. Fikir ayrılığının devam ettiği ve Hitler tarafından ara sıra ateşlendiği yerde kimse yeteri kadar yani lidere karşı gelecek kadar güçlenemedi çünkü karşısında çatıştığı grubu bulacaktı. Çatışan gruplara meşruiyet kazandıran lider, hizipleri yönlendiren en büyük güç olarak saltanatını sürmeye devam eder. Bunun nedeni ortada bir kesinliğin olmaması, dolayısıyla lidere karşı durmak için gerekli cesaretin bir türlü doğmamasıdır. Güç parçalanmıştır ve başkan her iki gruba da paye vererek onları desteklemektedir. Olası bir aykırılıkta Hitler kimin ipini çeker? İşte bu soru tebaanın harekete geçmesini sürekli engelleyen bir kalkan görevi gördü. 1933’ten 1945’e kadar olan iktidarı süresince parti içinde her zaman çatışmalar oldu ve Hitler bu karışıklıklara da kasıtlı olarak müdahale etmedi. Goebbels, Himmler, Goering gibi isimler nüfuzlu ve belli bir kitleyi yönlendirecek kadar güçlü insanlardı. Führer parti içinde devamlı bir kaos olmasına göz yumdu hatta bunu tetikledi. Bu da onu lider yapan şeyin sürekli olmasını sağladı. Önderleri makamında tutan krizdir. Çünkü bunu çözmek için oradadır. Kriz biterse liderin gücü de biter.

O zaman Hitler’in yaptıklarından yola çıkarak bir liderin neden huzursuzluğu devam ettirmesi gerektiğini sıralayabiliriz: Krizin devam etmesi bir grubun net biçimde güçlenmesini önler ve bu hiziplerin başkana bağlı olmasını sağlar. Karışıklığın sürmesi bir fikir birliğinin de önüne geçtiği için önder herhangi bir komplo ile karşılaşmaz çünkü onu yıkacak güç parçalanmıştır ve parçalı olarak kalmıştır. Krizin devam etmesi Hitler’in her gruba paye vermesi ile sağlanmıştı. Bu da bir soru işaretini her daim canlı tuttu. Hitler’in tam olarak hangi grubu desteklediği, hangi grubun yanında olduğu, daha doğru bir ifade ile ortada bir hata olduğunda kimi suçlayıp kimi destekleyeceği hiçbir zaman tam olarak bilinmedi. Bu da teşkilattaki karışıklığın Hitler’ bulaşmasının önüne geçen önemli bir kalkan oldu. Sonucunda Hitler iktidarı boyunca her grubu yaşattı ve bu sayede bir bakıma onları güçten düşürdü.

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir