Seyahatin Tarihi

Seyahat etmek eski çağlardan günümüze kadar insanoğlunun en önemli aktivitelerinden birisidir. Her konuda olduğu gibi seyahat etmek de yıllar içinde değişime uğramış, mahiyeti genişlemiş ve yolculuklar insanlara her dönem farklı bir kültür aşılamış. Bu yazı da seyahat etmenin tarihsel gelişimini incelemek istedim.

Her ne kadar eski çağlara uzansa seyahat etmek konusunda en büyük devrim Antik Roma zamanında gerçekleşmiş. Dönemindeki devletlere göre teşkilat yapısı daha sağlam olan Roma zanaat, ticaret ve ulaşıma gereğinden fazla önem verdi. Appius Claudius zamanında büyük bir yol projesine girişildi. “Via Appia” adını verdikleri, büyüklüğü 660 kilometreyi bulan yol inşa edildi. Bu yol neredeyse Roma coğrafyasının tamamına ulaşımı kolaylaştırmıştı.

Roma İmparatorluk hâlini alıp topraklarını genişlettikçe bu yolun değeri de arttı. Askeri gücün diğerlerine göre daha rahat sefere çıkması savaşlardaki Roma üstünlüğünü sağlayanlardan birisi oldu. Savaşın dışında Romalılar bu yollar sayesinde “seyahat” dedikleri şeyin ilk örneklerini gösterdiler. Canlı bir turizmin gelişmesine ön ayak oldular. Ticaret ve postacılık için kullanılan yollarda konaklayacak yerler inşa edildi. Bu kolaylık sadece işi düşenleri değil yeni yerler keşfetmek isteyen zenginleri de etkiledi. Roma yolları hanlarla doldurulunca artık oradan gezginler de gezmeye başladı. Bu gezintilerin çok ciddi bir gelir kapısı olduğunu görmek ise uzun sürmedi. Kısa bir süre sonra rehberlik mesleği yaygınlaştı. Romalı gezginler gittikleri ülkede rehber kiralamaya başladılar. Mısır’da Romalıların firavun mezarlarının üstüne isim, tarih veya şiir yazdığını gösteren belgeler mevcuttur.

Roma’da bu yolculukların yeni bir gelir kapısı olduğu fark edilince yeni bir iş kolu daha ortaya çıktı: Seyahat Danışma Bürolar. Bir gezgin yolculuk etmek istediği rotayı söylüyor ve seyahat bürosu da ona güzergâh planı çiziyordu. Son olarak Castoruius Roma’nın güzergâhlarını gösteren bir harita çizdi. Bu harita 12. Yüzyılda kopya edildiğinde 6 metreyi geçkin uzunluğu 34 santimetre genişliği vardı.

Güzergahların belirlenmesi ve haritaya aktarılması halihazırda gelişmekte olan yolculuk modasını daha da körükledi. Seyahat için kiralık araba hizmeti verenler bile Roma’nın yollarında kendilerine bir yer edindiler. Belli imkana sahip soylu insanların yanında Roma İmparatorları da sık sık yolculuğa çıkardı. Ancak bu yolculukların günümüzdekine benzer hiçbir tarafı yoktu. Çünkü beraberinde yüzlerce eşya getirmek zorundaydılar. En basitinden Neron’un bin kadar saltanat arabasıyla seyahat ettiği tahmin ediliyor. İmparatorun kendine mahsus bir durumu olsa da yolculuğa çıkan diğer soylu insanlar da yanında kölelerini, seyyar şapellerini, her türlü eşyayı yanına alır öyle yola koyulurdu.

Ancak işler her zaman böyle toz pembe bir şekilde ilerlemiyordu. Seyahate çıkmak sadece imparatorların veya zengin insanların hobisiydi. Diğer sınıfın böyle bir yolculuğu kaldıracak ekonomik durumu yoktu. Bu nedenle Roma Yollarının tenha yerlerinde haydutlar ve soyguncu çeteler peyda oldu. Neredeyse bir dolu eşya ile yolculuğa çıkan soylu her an öldürülme ve soyulma tehlikesini göze almak zorundaydı. Bu haydutlara o kadar çok rastlanıyordu ki bazıları tüm imparatorlukta tanınıyordu. “Bulla Felix” altı yüzden fazla üyesi olan çetesiyle bu haydutlardan bir tanesiydi.

Roma’nın çöküşüyle beraber o meşhur yollar da bir süre boş kaldı, yerinde otlar bitti. Orta Çağ’ın karanlığında her konuda olduğu gibi Kilise bu konuya da el attı ve durumu kendi lehine değiştirecek hamlelerde bulundu. Keşif ve bundan doğan bilimsel gelişmeler rafa kalktı. Kilise merkezi Kudüs olan haritayı kullanmaya başladı. Uzun yolculuklar hususunda insanlar uyarılıyordu.

Orta Çağ’da hac yolculuğu modası başladı. Kudüs, Roma, Compostela gibi bölgelere gidiliyordu. Papazlar, keşişler, yoksul insanlar bu hac yolculuğuna katılıyordu. Haçlı Seferleri’nde olduğu gibi bu hac yolculukları da dini görüntünün altına ticari bir anlam taşıyordu. Önemli ticaret limanları bu hac yolculuklarıyla zenginleşiyordu. Gemi yolculuğu en büyük gelir kapısından biriydi ve bunun ekmeğini en çok yiyen ket Venedik oldu. Vapurla seyahat acenteleri bu dönemde hayli yoğunlaşmıştı. Kısacası seyahat çok ciddi bir gelir kapısı olmaya devam ediyor mahiyetini giderek büyütüyordu.

Uzun yolculukların eğlence ve keşfin hazzından başka entelektüel bir altyapısı da vardı. Antik Yunan felsefesinin gelişmesinde Doğu medeniyeti önemli bir rol oynamıştır. Örneğin Thales’in ticaret için Mısır’a gitmesi, orada gözlem yapmasına vesile olmuş ve felsefesinin oluşmasına katkıda bulunmuştur. Seyahatlerin entelektüel tarafını yansıtan en önemli temsilci şüphesiz Marco Polo’dur. Uzun yıllar kaldığı Çin’de gördüklerini anlattığı seyahatnamesi o dönem Doğu’dan daha geride olan Batı dünyası için önemli bir etki yaratmıştır. Daha önceleri yeni yerler keşfetmek bir hobi olarak ele alınırken Marco Polo gibi gezginler sayesinde yolculuklar entelektüel açlığın en büyük doyurucusu hâline geldiler. Zamanla seyahat edenler toplumda el üstünde tutulmaya başladı ve bu uzun bir süre devam etti.

Yolculuğa çıkan insanlar uzun bir zaman dilimi boyunca bunun usandırıcı eziyetine katlanmak zorunda kaldılar. Çünkü 19. Yüzyıla kadar bir yerden bir yere gitmek ciddi anlamda sabır ve özveri gerektiriyordu. Mesela at arabasının tekeri çamurlu yola saplanabilirdi. Bu durumda çamurdan kurtulmak için çok ciddi mücadeleler verilirdi. Arabanın üzerindeki eşyaların tek tek indirilmesi, tekerlek çamurdan kurtulduktan sonra tekrar o eşyaların dizilmesi bir eziyetti. Yine kötü hava koşullarında posta abalarının devrilmesi çok sık rastlanan bir durumdu. Bu tip olaylarda yolcular ağır eşyaların altında kalabiliyor, ciddi sakatlıklar yaşayabiliyorlardı. Soylu insanlar çok büyük bir grupla yolculuğa çıktıkları için gidiş esnasında yaşanan bir aksaklık bütün grubun saatlerce durmasına sebebiyet veriyordu. Bütün bunlara ek olarak çok ciddi bir haydut tehlikesi vardı. Nereden çıkacakları belli olmadığı için bütün yolculuk boyunca gergin bir bekleyiş olurdu. Bu haydutlara gece konaklanan hanlarda da rastlamak mümkündü. Yani yolculuk iyi geçse dahi kalınan yerde bir sıkıntı çıkması muhtemeldi. Bu nedenle silah veya hançer bulundurmak, hatta bunları han sahibine ve diğer müşterilere göstermek adettendi. Konaklanan hanlar ise genelde döküntüydü. Rutubetli bir odada pek rahat olmayan yataklarda uyulurdu.

Amerika’nın keşfi tüm dünyayı sarsan bir gelişme oldu. Artık seyahatler sömürgecilik faaliyetleri için de olmazsa olmaz bir yere gelmişti. Eskiden sadece tacirlerin, keşfetme arzusu duyan soyluların (vb.) tercihiyken şimdi kapitalist sistemin yerleşmesiyle devletler de yolculuklara önem vermeye başladı.

  1. Yüzyıla gelindiğinde yeni bir eşik daha aşılıyordu. Kapitalizm ile zenginleşen üst tabaka için yolculuğa çıkmak bir hava atma aracı olarak görülmeye başlandı. Bu talep fazlalığı yurtdışı seyahat acentelerinin doğmasına neden oldu. Artık üst tabaka böyle seyahatleri tercih ediyordu. Bu durumu fırsata çevirmek isteyen bir grup girişimci belirli güzergahlarda duruyor ve yolculuk edenlere rehberlik hizmeti veriyor, onları gezdiriyordu. Bu dönemde sosyetelerin en çok tercih ettiği şeylerin başında Kaplıcalar geliyordu. 17. Yüzyılda Avrupa Kıtasının en eğlenceli şeyi kaplıcalar olabilir. Buraya gelen sosyete takımı müziklerle eğleniyor, balolar düzenliyordu. Ama bunun yanında önemli politikacıların da buluşma noktasıydı.

Yolculuğun artan şöhreti kontrol noktalarının artışına da sebep oldu. Bir yolcu bu kontrol noktasında en az bir saat kadar beklemek zorundaydı. Üstü ve eşyaları aranır, aykırı bir şeyin olup olmadığı kontrol edilirdi. Bu gezginlerin yaka silktiği bir olaydı ve gerçekten abartılı bir eziyetti.

  1. Yüzyılda şöhretini giderek arttıran Fransa yükselen yıldızı Paris başta olmak üzere çoğu noktayı “Kral yolu” projesi ile birleştirdi ve bu bir zamanların Roma Yolları gibi bir etki bıraktı. Gelişen teknoloji ile birlikte seyahat edilen araçların kalitesi arttırıldı ve yolculuk daha kolay bir hâle geldi. Ama hâlâ bu sadece belli zümrenin yapabildiği bir aktiviteydi.

Fransız Aydınlanması ile birlikte yolculukların entelektüel niteliği bir kez daha ön plana çıktı. Artık yolculuk rehberleri daha kapsamlı ve daha bilgilendiriciydi. Farklı dillerde yazılan rehberler Avrupa’nın elit zümresinin elinde dolaşıyordu. Yolculuğa çıkmaya hazırlanan birisi gideceği yerin tüm güzelliklerini biliyordu ve artık güzergahı belirlemek için fazladan çaba göstermeye gerek yoktu. Martin Zeiller bu konuda önemli bir devrim yaptı; tüm Avrupa ülkelerinin güzergâhlarını ortaya çıkardı.

Aydınlanmanın getirdiği özgürlük dalgası ile yolculuklar hürriyet duygusu ile paralel gitmeye başladı. Roma, Yunanistan, Paris gibi bölgeler tüm Avrupa’nın akın ettiği önemli yerlerdi. Yine 18. Yüzyılda insanlar doğanın güzelliklerini keşfetmeye başladı ve bu dönemde de önemli gelişmeler yaşandı. Doğa yolculuğunun yükselen yıldızı İsviçre’ydi. Tatil için yeni keşfedilmiş bu bölge kış aylarını yolcular için eğlenceli hâle getiriyordu. Bu ilgi merak İsviçre’nin giderek turizm ülkesi olmasına sebebiyet verdi ve ilerleyen dönemde Kış Sporlarını Avrupa sosyetesi için cazip bir hâle getirdi.

İngilizler 18. Yüzyılın sonuna gelindiğinde bir dizi devrimin öncüsü oldular. Bunlardan bir tanesi plaj devrimiydi. Bu çok büyük bir yenilikti ve seyahat kavramını kökünden değiştirdi. İngilizler deniz suyunun şifalı ve yararlı olduğu ispatlandıktan sonra denize ayrıca ilgi gösterdiler. Bu kısa sürede tüm Avrupa kıtasına yayıldı. Plajlar değere bindikten sonra icat edilen tuhaf icat Bath Machine çok büyük ilgi gördü.

Artık denizlerin tehlikeli olmadığı ortaya çıkmıştı, insanlar tatillerde suya girmek için can atıyordu. Ancak toplumsal normlar hala sertliğini koruyordu. İnsanlar genelde kıyafetleri ile yüzüyordu. Özellikle kadınlar örnek resimde görüldüğü üzere her yeri kapatan elbiselerle denize girmek zorundaydılar. Dönemin komik detaylarından birisi de insanların denizden çekinmeleriydi. Bu tatil anlayışı yerleşmeye başladığında suya girmek konusunda ikilemde kalanlar hayli fazlaydı.

  1. Yüzyılda buharlı makine devrimiyle trenler hayata dâhil oldu. Bu icat seyahate düşkün çoğu entelektüel için bir felaketti. Son zamanlarda yaşanan gelişmeler (plaj kültürü, kış tatilinin popülaritesinin artması vs.) zaten onları huzursuz etmişti. Tren ile birlikte onlara göre işler daha kötü bir yola girdi. Çünkü seyahatin amacı eski çağlardan beri “yolda olmaktı.” Yani gidilecek yer önemli değildi. Mühim olan yolculuk esnasında karşılaşılan zorluklar, keşfedilen yerler ve güzelliklerdi. Şimdi insanlar tatil yapmak için belirli yerlere gidiyorlardı. Başına ne geleceğinden habersiz olmanın hazzı yerini belirgin olanın sıkıcı tembelliğine bırakmıştı. Trenin de icat edilmesiyle bu kültür iyice bozuldu. Çünkü yolcunun dışarı ile ilişkisi tamamen kesilmişti ve bu buharlı makine o kadar hızlıydı ki çevrede olup biten hiçbir şey tam olarak görülmüyor, keşfedilmiyordu.

Artık yolculuk kültürü tamamen değişmişti. Bu kimilerine göre iyi gelişmeydi. Çünkü artık dünyayı dolaşmak mümkündü. Bir yere varmak eskisinden daha hızlıydı ve bu görülecek yerlerin daha fazla olmasına neden olacaktı. Eskiden günlerce süren yolculuklar saatler sürüyordu. Trenin bir diğer devrimi yolculuğun ağırlığını azaltmasıydı. Seyahat edenler eskiden eski kıyafetlerini giyerlerdi çünkü yollarda kirlenmek olağandı. Artık erkekler de kadınlar da şık giyinerek yolculuk edebiliyordu. İnsanlar kendilerini başkalarına göstereceği yeni bir alan kazanmıştı: Tren vagonları. Ancak gerçek seyahatin yolda kalmak olduğunu söyleyenler de mantıklı gelen argümanlara sahiptiler.

Trenin icat edilmesiyle birlikte emekleyen turizm sektörü ayağa kalktı, hatta şahlandı. Thomas Cock’un öncülük ettiği turizm şirketleri kısa zamanda her yerde görülmeye başladın. Bu şirketler yolculara tatilde gerekecek her imkânı sunuyordu: Kalacak yer, yeme içme parası, gidilecek sahiller, gezilecek önemli bölgeler… Bugünün tur şirketlerinden bir farkı yoktu. Turizmin gelişmesi ile birlikte ilk defa “dünya seyahati” ortaya çıktı. Artık tüm dünyayı baştan başa gezmek mümkündü ve bu zamanla yayılacaktı. Yolculuk artık muazzam paralar gerektirmiyordu. Gereğinden fazla dertli değildi ve bu nedenle ekonomik olarak daha alt gelir grupları da artık yolculuğa çıkabiliyorlardı.

Daha alt gelir gruplarının yolculuğa çıkması bir başka gelişmeye ortam hazırladı. Haftada sadece bir gün tatil hakkı olan işçiler için farklı bir yöntem keşfedildi. Farklı ülkelere gidecek zamanları olmadığı için şehrin dışında gezilip görülmesi gereken yerlere günübirlik turlar düzenlenmeye başladı. Bu da yeni bir sektörün doğuşuna neden oldu. Bizim mesire alanı dediğimiz yerlerin temeli atıldı. Bir günlük boşluğu olan işçiler bu turlarla daha kısa mesafe olan şehrin dışına çıkabiliyor, buradaki doğa güzelliklerinin tadını çıkarabiliyordu.

Son olarak arabanın icat edilmesiyle yolculuklar bugünkü görünümüne kavuştu. Ancak tıpkı trenin icadında yaşandığı gibi arabanın icadında da çatlak sesler çıktı. Tren vagonunda, insanların içinde seyahat etmeye alışmış olanlar arabadan şikayetçiydi. Çünkü trenle yolculuk bir kültür hâlini almıştı. Orada gazete okumak, diğer yolcularla ahbaplık etmek ve ayaküstü arkadaş edinmek onlar için yolculukların olmazsa olmazıydı. Gerçekten de çoğu klasik kitaplarında buna benzer bir hikâyeye rastlarız: Bir karakter trenle yolculuk ederken mutlaka birisiyle arkadaş olur.

Ancak ne var ki gelişmenin önüne geçilemiyor. Araba icadı ile birlikte seyahatler bugünkü haline gelmeye başladı. İlerleyen yıllarda uçakların icat edilmesiyle birlikte artık son raddesine gelecekti.

Yine de insan düşünmeden edemiyor: Seyahat önemli noktanın yolda kalmak olduğu sonucu bilinmeyen bir keşif gezisine çıkmak mıdır? Yoksa amacın ve gidilecek yerin belli olduğu bir aktivite midir?

Faydalandığım Kaynak Kitaplar:

Winfried Löschloung – Seyahatin Kültür Tarihi

Peter Aughton – Dünyanın Çehresini Değiştiren Seyahatler

Le Goff – Ortaçağ Batı Uygarlığı

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir