Martin Luther’in Burjuva Devrimi

Martin Luther devrimi en yanlış yorumlanan, en yanlış tanımlanan ihtilallerin başında gelir. Bunun bir dini devrim olduğunda herkes hemfikirdir ancak bu esasında ekonomik bir devrimdir. Diğer bir deyişle Martin Luther devrimi burjuva sınıfını en tepeye çıkaran bir değişimi ifade eder. Kiliseye karşı yapılan bu karşı saldırı sadece bir dini kuruma değil o dönemin en büyük toprak sahibi, dolayısıyla en zengin sınıfına yapılan bir girişimdir aynı zamanda. Dünyadaki bütün ihtilaller gibi –SSCB hariç- burjuva sınıfı kendi menfaatleri için istediği değişimde ezilen halkın gücünden faydalanmış, onları daha iyi bir yaşam vadiyle kandırıp isyanlarını desteklemiş, istediklerini elde edince de devrimi sağlayan ana unsur olan isyancı halkı zor kullanarak bastırmıştır. Kilisenin sert kuralları ayrıcalıklı sınıf üzerinde etkisini yitirse ezilen halk için aynı etkiyi devam ettirmiştir, hatta bu dine karşı özgürlük hareketi başlayanlar tarafından sağlanmıştır.

Martin Luther’in devriminin ana hatlarına geçmeden önce o dönemin siyasi, ekonomik yapısını bilmek gerekiyor. Kilise Roma’nın yıkılışından beri otoritesini sürekli olarak arttırmış, muazzam zenginliğe sahip olmuştu. Krallarla soylular kilise ile iyi geçinmek toprak bağışında bulunuyordu, vergiler çok ciddi bir yük bindirmekteydi. Tüm bunların sonucunda Kilise dönemin en varlıklı kurumu haline geldi. Öyle ki toprakların üçte birine sahipti. Topladığı ağır vergiler, cennetten toprak satma gibi uygulamalarla elde ettiği kazançlar onu güçlendirirken çürüme de aynı oranda artıyordu.

Kilisenin bu yapısından krallar şikâyetçiydi, siyasal otoritelerini tehdit eden bu kurum merkezi yönetime gölge düşüren bir can sıkıntısı haline geldi. Üstelik parayı tek elde toplaması kralları ekonomik olarak zor durumda bırakmıştı. Onların imdadına yetişen ise o dönemde hayli güçlenmiş burjuva sınıfıydı. Krallar bu sınıfın zenginlerinden borç alıyorlardı, dolayısıyla burjuva sınıfı yönetimde de söz sahibi olmaya başlamıştı. Onlar da kilisenin bu yapısından şikâyetçiydi. Faizi günah saymaları, orta sınıf ticaretle zenginleştiği için onların faydalandığı hemen her serbestliği baltalamaya çalışmaları, zenginliklerini orantısız biçimde arttırmaları burjuvazinin de canını sıkar hale gelmişti. O sırada ezilen halk da Kilisenin gazabından kurtulamıyordu. Ağır vergiler altında ezilip, çok sert cezalara maruz kalıyorlardı. Kilise yeni yükselen zengin orta sınıfla baş edebilmek uğruna vergileri, cezaları daha da arttırmış bundan en büyük zararı geniş halk tabakası görmüştü.

Kısacası Kilise ona bağlı kişiler dışında herkesi rahatsız etmekteydi. Ona karşı birikmiş öfke en ufak bir kıvılcımla alev alacak kadar büyümüştü, bu kıvılcım Martin Luther’den geldi. Martin Luther kilise kapısına Doksan Beş Tez’i asarken ne toplumsal bir hareket başlatmak istemişti ne de Katolik dünyanın bölünmesine sebep olmayı arzulamıştı. Martin Luther’in isyanı Kilisenin çürümesine, adaletsiz zenginleşmesine, en önemlisi de Endüljans belgelerine karşıydı. Onun attığı kıvılcım zaten hazırda bekleyen büyük öfkeyi harekete geçirdi. Bunda en büyük pay elbette matbaa teknolojisindeydi. Onun etkisiyle görüşleri iyiden iyiye yayılan Martin Luther farkında olmadan bir devrimin ilk adımını atmıştı. O zamana kadar İncil’i okumak sadece din adamlarına tanınan bir ayrıcalıktı, Kiliseye bağlı olmayanların onu okuması yasaktı. Martin Luther, İncil’i Almancaya çevirerek onu herkesin okumasını sağladı. Ayrıca İncil zamanla çoğaltılmaya, dağıtılmaya başlanmıştı. Kilisenin ikiyüzlülüğü iyice ortaya çıktı, Kurumun baskıcı tutumundan kurtulmak isteyen Krallar burjuva sınıfı ile beraber bu isyanı destekledi. Elbette bu isyan hareketi kısa zamanda geniş halk kitlelerince daha da ileriye taşındı. Köylü ayaklanmaları ilk başlarda burjuva sınıfının işine geliyordu, bu isyanlar desteklendi. Neredeyse tüm dünya bir olmuş Kilisenin otoritesini yıkmak için ittifak kurmuştu. Ta ki köylü ayaklanmaları bu devrimin yönünü değiştirecek potansiyele ulaşana kadar.

Kilisenin baskısından bıkmış varlıklı sınıf bu isyan dalgasıyla Protestanlığı benimserken köylüler de daha iyi yaşam standardı için mücadele ediyordu. Bu noktada onları durduran yine Martin Luther oldu. Katil ve Hırsız Sürülerine Karşı kitabında Luther gerçek yüzünü gösterdi. “Gizlice ve herkesin önünde kudurmuş köpekleri gebertir gibi bunları parça parça etmeli, boğmalı, boğazlarını kesmeli. İşte bunun için aziz efendilerim onların kafalarını kopartın, gebertin, boğun, burasını ve orasını kurtartın.”

Martin Luther’in Kiliseye olan isyanı dini bir başkaldırı olmaktan ziyade kurumsal yapıya duyduğu öfkeydi, ona göre dini işler devlet kontrolüne geçmeliydi. Herkesin “vaftiz yoluyla kutsanmış rahip” olduğunu iddia ettiği için ruhsal alan Kilise ile sınırlandırılmamalıydı. Zor kullanma yetkisine sahip tüm erkler dünyevidir. Bu nedenle işi manevi olanla ilgilenmek olan Kilise bu konuda söz sahibi olmamalıdır. Ayrıca Kilise dünyevi alanda varlığını sürdürüyorsa dünyevi olan iktidara tabi olmalıdır.

Bu devrim hareketinden sonra Kilise ve onun mal varlığı yükselen yeni sınıfla krallar için adeta bir ganimet haline geldi. Saksonya başta olmak üzere Almanya’nın birçok bölgesinde prenslerin sarayında görevli kişiler Kiliselere gidiyor, onlara İncil’in mesajını iletiyordu. Gerçekte ise bu bir denetimdi, kiliselerin kontrolü yavaş yavaş prenslerin eline geçmeye başladı. Başından beri prenslerle, krallarla iş birliği içinde olan, onlara borç vererek ayakta kalmasını sağlayan burjuvazi de bu kontrolden faydalandı. Kilisenin varlıkları yağmalandı, yükselen orta sınıfın da yöneticilerin de önünde herhangi bir engel kalmadı. Ortaçağ’ın en dinamik grubu olan orta sınıf, o dönemde dünyanın en büyük gelir kaynağı olan ticarete hükmediyordu. Bu zenginlik onlara yönetimde söz sahibi olma ayrıcalığı verdi. Bu sırada isyan eden köylüler devrimi başlatan Martin Luther’in çağrısıyla sert biçimde bastırıldı.

Dünya tarihinde hiçbir olay sınıfsal açıdan ele alınmadıkça tam olarak anlaşılamaz. Bu konuya sınıfsal bakıldığı takdirde yaşanan şeyin burjuva devrimi olduğu net biçimde görülecektir. Ortada bir ihtilal varsa, bu ihtilalin sonunda baskı unsurundan kurtulan kesimin hangi sınıfa ait olduğu en önemli ipucudur. Bu devrim köylülerin üzerindeki değil varlıklı sınıfın üzerindeki baskıyı kaldırmıştır, bu nedenle ekonomik alanda gerçekleşmiş bir burjuva devrimidir.

KAYNAKLAR:

Mehmet Ali Ağaoğulları, Batıda Siyasal Düşünceler s. 298-301.

Leo Huberman – Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla, s.93-98

Neil Faulkner – Marksist Dünya Tarihi s.136-138

P. Simit – Rönesans ve Reform Çağı s.108-120.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir