En İyi Tarihi Romanlar

Tarihe ilgi duyanlar bilirler ki tarihi bir romanın tadı ayrıdır. Kendi adıma konuşacak olursam günün koşullarını, kültürünü yansıtan, olayları anbean aktaran tarihi romanları öğretici tarih kitaplarından çok seviyorum. Zaten tarihe ilgi duyanların bu tip kitaplar okuması bana göre elzem; tarih sadece savaşlardan, gelişmelerden, ilerlemelerden oluşmaz. Yaşanan dönemin kültürel kodlarını, dünya görüşünü, hayat algısını, gelenek görenek ve en önemlisi o çağın insana “normal” görünen ama bugün anormal saydığımız şeylerini görmek de gerekir. İşte tarihi romanlar bu açığı en iyi şekilde doldurmaktadır. Ama burada önemli olan kaliteli ve objektif yazarları tercih etmektir. Bu açığı gördüğümden beni etkileyen değerli gördüğüm kitapları sıraladım. Çoğu biliniyordur muhtemelen ama yine de yazayım dursun, tarihe ilgi duyanlara bir yol haritası olsun.

1-Sebastian Haffner – Bir Almanın Hikayesi

Nazi Almanyası hakkında yazılan -Türkçe’ye çevrilmiş- en iyi roman ve benim okuduğum tartışmasız en iyi yapıt. Akıcı, objektif, çok güzel noktalara değinen muhteşem bir kitap. Hitler ve dönemine ilgi duyanların mutlaka ama mutlaka okuması lazım ama bu konuyla alakası olmayanların bile bir çırpıda okuyacağı çarpıcı bir eser. Ne anlatılıyor? Hitler iktidarının Alman halkında bulduğu karşılık, yaşanan trajedilere o Almanların bakış açısı, önemli olayların kitlesel etkileri, Nazi yönetiminin sosyo-kültürel yansımaları ve propagandanın kitleler üzerindeki etkileri bir vatandaş tarafından en ince ayrıntısına kadar aktarılıyor. Sadece olayların anlatılıp geçildiği bir kitap değil bu. Yazarın muhteşem psikolojik ve sosyolojik tahlilleri de işin içine giriyor. Hiçbir kusur bulamadığım ender kitaplardan. Mutlaka okunmalı, bu nedenle birinci sıraya yazıyorum. Haffner’in dili muhteşem, bakış açısı harika ve işaret ettiği noktalar çok farklı. Aynı yazarın Hitler’in hataları, yanlışları, doğruları üzerine yaptığı araştırmaları kitaplaştırdığı diğer eseri de önereyim, bu da mutlaka okunmalı: Sebastian Haffner – Hitler Üzerine Notlar.

2-Stefan Zweig – Dünün Dünyası

Bu kitabı bilmeyen yoktur, klişe olmasına rağmen listeye koymamın nedeni eserin büyüklüğünden kaynaklanıyor. Ne kadar bilinirse bilinsin, yüz yılın klişesi de olsa bu kitap üst sıralarda olmalı ve tüm dünya halkları bunu okumalı. Şaka yapmıyorum akademisyen olsaydım öğrencilerime bu kitabı zorla okuturdum. Birinci Dünya Savaşı öncesinde dünyanın sosyal ve kültürel durumunun tahlili ile başlıyor kitap. Zweig’in kendi yaşantısını anlattığı eser onun çocukluğuyla yani 1. Dünya Savaşı öncesinden başlıyor. Savaş öncesi dünyanın kültürel kodları, insanların hayat algısı, yaşam biçimleri güzel bir dille anlatılmış. Sonra savaş başlıyor, Zweig bu savaşın etkilerini, ilk başladığında yarattığı etkileri ve gidişatında Avrupa’nın savaşa karşı tutumunu anlatıyor. Savaşın yarattığı yıkımla beraber Zweig da dönüşüyor. Savaşın ardından Avrupa’nın toparlanma süreci ve akabinde yükselen faşist hareketlerin halk nezdinde yansımaları aktarılıyor. Zweig’in dili harika, üslubu harika, dili de harika. Hem bir insanın gelişim aşamalarındaki yoğun duygusal hallerini, hem de bireyin toplumla olan ilişkisini çok iyi yansıtıyor. Bütün bunlar arka planda güzel biçimde işlenirken asıl temada Avrupa’nın yakın tarihi, iki savaş öncesi dönem ve harbin yarattığı kitlesel değişimler var. Zweig gezdiği bazı ülkeleri de anlatıyor ve bu da bir referans oluyor. Şiddetle tavsiye ediyorum bunu da. Zweig’ın tıpkı bu eser gibi çarpıcı diğer bir kitabını tavsiye edeyim: Yarının Tarihi. Bu bir tarihi roman değil, Zweig’ın denemelerinden ve konferanslarından oluşan düşüncelerini paylaştığı bir eser. Dünün Dünyası kitabıyla yazarın dünya görüşüne hayran kalacağınız için bu kitabı hemen okumak isteyeceksiniz.

3- Yakup Kadri Karaosmanoğlu– Sodom ve Gomore

Türkiye’nin yakın tarihi üzerine yazılan en değerli kitaplardan birisi. İşgal dönemi İstanbul’un sosyete çevresindeki çürümeyi ve yozlaşmayı anlatan bu kitap Osmanlı’nın son dönemlerinde İstanbul halkının vurdumduymazlığını, savaş döneminde yaşanan duyarsızlığı çok iyi anlatmış. Özellikle İstanbul’un zengin çevrelerinin işgal kuvvetleriyle olan dostane ilişkisi çok çarpıcı biçimde aktarılmış. Tüm bu curcunanın ortasında kalmış, bütün bu kötü gidişatı sorgulayan bir insan var. Yakup Kadri işgal günlerinde yaşananlara dair düşüncelerini bu karakter üzerinden veriyor. Muazzam bir anlatım, harika gözlemler ve dönemin kültürünü yansıtan harika bir eser çıkmış ortaya. Yakup Kadri tarihi roman konusunda muazzam bir yazar olduğundan bu kitaba benzer diğer eserlerini buraya sıkıştırmayacağım. Onları da bizzat başlık altında inceleyeceğim.

4- Şevket Süreyya Aydemir – Suyu Arayan Adam

Türk Edebiyatının bir Alman, bir Rus edebiyatından geri olmadığını en az onlar kadar değerli ürünler ortaya koyduğunu kanıtlayan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nden sonra ikinci kitabı. Bir Türk askerinin milli mücadele yıllarını anlatıyor; savaş zamanı Anadolu gözlemleri o kadar çarpıcı ki bize anlatılan Osmanlı tarihinin tam tersi bir manzara ile karşılaşıyoruz. Anadolu halkının savaşa olan bakış açısı, harbin ülkeye etkisi, köylerin durumu muazzam güzellikte anlatılıyor. Gezisi sadece Türkiye ile sınırlı kalmıyor. Bir savaşın başta Anadolu olmak üzere tüm dünyaya olan etkileri çok güzel anlatılmış. Bu tarihi romanı kusursuz yapan detaylardan birisi de yazarın iç hesaplaşmaları, milliyetçilik hakkında düşünceleri, ülkesi hakkındaki fikirleri… Kitap muhteşem gözlem ve detaylarla ilerlerken yazarın kendi iç dünyasında da yolculuk devam ediyor. Bir savaşın, bir bölgenin, bir yolculuğun romanı yazarın içsel yolculuğunun da romanı haline geliyor. Uzun olmasına rağmen üç günde bitirmiştim. Akıcı dili ve anlatım gücüyle Türk Edebiyatının tarihi roman konusunda en güzel kitaplarından birisi.

5- Ödön von Horvath – Tanrısız Gençlilk,

Bu kitabı ekleyip eklememe konusunda kararsız kaldım, okuyanlar bunun bir tarihi roman değil o günlerde kaleme alınmış kurgulu eser olduğunu düşünebilir. Ama Nazi Almanyasına ilgi duyanlar bilirler, o dönemin eğitim sistemi incelenmeye değer bir konudur. Hitler Gençliği bu eğitim sistemiyle yetişmiş, Nazi düşüncesi bu sistemle gençlere empoze edilmiştir. Kitap Nazi döneminde yaşamış bir öğretmenin bakış açısıyla kaleme alınmış; Nazi eğitim sisteminin çocuklara savaş koşullarını öğretmek için izci kamplarında eğitim verildiği biliyor. İşte kitap bu eğitimi anlatıyor, orada geçen olaylar öğretmen gözüyle anlatılıyor. Sistemi tamamen anlatan ve bilgilendiren bir kitap değil, bir olay örgüsü çevresinde dönüyor ama yine de döneme dair çok güzel veriler barındırıyor. Okurken keyif aldım, çok büyük beklentiler olmadan okunduğunda güzel bir kitap. Detaylı tarih anlatımı yok ama baştan yarayım.

6- Mahmut Makal – Bizim Köy / Yakup Kadri Karaosmanoğlu – Yaban

Türk Edebiyatında Anadolu köyünü anlatan pek çok kitap yazıldı. Bunlar Cumhuriyet dönemi aydınları tarafından kaleme alındı, gözlemler en ince ayrıntısına kadar anlatıldı. Bu temanın en öne çıkan  iki kitabını buraya bırakmak istiyorum. Mahmut Makal, bir öğretmen olarak gittiği Anadolu köyünün içler acısı halini anlatıyor. Yaptığı gözlemler, tanık olduğu olaylar o kadar yalın ve akıcı bir dille anlatılmış ki kitap okumaktan ziyade o günleri yaşayan birisinden hikaye dinliyor gibi hissediyorsunuz. İşin daha da kötüsü okurken o günlerden bu zamanlara pek fazla bir şeyin değişmediğini fark ediyorsunuz ve bu gerçekten acı veriyor. Mahmut Makal’ın duru anlatımı ve gözlemleriyle muazzam bir eser çıkmış ortaya. Osmanlı’nın Anadolu’ya hiçbir yatırım yapmadığının, buradaki insanların hayvan muamelesi gördüğünün en büyük kanıtı bu kitaptır. İkincisi ise Yakup Kadri’nin Yaban kitabıdır. Yakup Kadri ismi fazla ön plana çıkmıyor gördüğüm kadarıyla ama kendisi Türk Edebiyatının anlatım gücü olarak ilk beş listesine kesinlikle girer bence. Muhteşem bir dili, harika benzetmeleri var ve bu hemen her kitabını güzelleştiriyor. Yaban kitabı da yazarın bu özelliğinden nasibini almış, Mahmut Makal öğretmendi, Anadolu halkı öğretmen gözüyle anlatılıyordu. Yaban kitabında Yakup Kadri bir gazi olarak geliyor bir köye. Bu sırada savaş sürmektedir. Savaşın halktaki karşılığı muhteşem anlatılmış, o dönemin yokluğu ve cehaleti aktarılmış. Çok çarpıcı, adeta “gözünün yaşına bakmayan” tespitler var. Buradaki insanların kötü koktuğuna kadar her detay net bir şekilde verilmiş. Okunmalı okutulmalı. Bu iki kitap edebiyatımızın kültür tarihi konusunda en önemli iki eseridir. Bilhassa Türk tarihine ilgi duyanların okuması gerektiğini düşünüyorum.

7- Sergey Dovlatov – Bavul

SSCB’nin tarihine ilgi duyanlara, oradaki yaşamı merak edenlere iki kitap önereceğim. Birincisi bu kitaptır. Komünizmi destekleyen bir insan olarak kitap beni biraz üzdü diyebilirim. Son dönemde Sovyetler Birliği’nde yaşanan yozlaşmanı halka olan etkisi güzel bir dille anlatılmış. Bu kitabı güzel yapan detay ise yazarın esprili bir dille kaleme alması. Akıcı, farklı öykülerden oluştuğu için okuması güzel, dönemin Sovyet halkı üzerinde harika gözlemler barındıran muhteşem bir kitap. Kültür tarihini tam olarak yansıtır mı bilmem. Ama dönem dinamikleri hakkında fikir edineceğiniz kesin. Eser akıcı ve mizahi bir dille yazıldığı için okuyucuyu içine çekiyor.

8- Andrei İllesch – Kızıl Babalar

Sovyetler Birliği’ni farklı açıdan ele alan güzel bir kitap daha. Baştan söyleyeyim kendisi tarihi bir roman değil. Ama tarih kitabı da değil. Bir gazetecinin dönemim yasa dışı olayları hakkında kaleme aldığı yazılardan oluşuyor. SSCB’nin suç ağı hakkında yapılmış sanırım en güzel kitap bu. En azından Türkçeye çevrilmiş olan diyeyim. Sovyetler dönemindeki suç şebekeleri, yasa dışı örgütler, illegal yapılanmalar ve olaylar bir gazetecinin gözünden aktarılıyor. Olaylar ilgi çekici geldiği için tarihi bir roman tadında okunuyor. Bu nedenle tarihi romanlar arasında sayıyorum. Sovyet kültür tarihine ilgi duyan, gündelik hayat hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler bu iki kitabı okuyabilirler. Ben beğendim, Bavul kitabı biraz taraflı olsa da yine de dönemin toplumsal mekaniği güzel aktarılmış.

9-Platonov – Can

Platonov’un Sovyet Dönemi’nde bir köyün trajedisini anlattığı kitabı. Çarlık Rusya tarafından kaderine terk edilmiş, açlıkla boğuşmakta olan bir köyün, Sovyet görevlisiyle birlikte taşınmasını anlatıyor. Açlığın ve sefaletin cirit attığı eski Rus köyüne gidiyoruz bu kitapta. Tabii ki Platonov farkıyla. İnsanların trajedisi mükemmel bir dille anlatılmış. Sadece tarihi roman denemez ama aynı zamanda kurgusu olan sürükleyici bir macera kitabı gibi. Umut, mücadele, kararlılık temaları da işlenmiş ara ara. Platonov Rus edebiyatının değeri en az bilinen yazarlarından birisi bu arada. Bu vesile ile kendisini de tanıtmak isterim. Çok güzel dili olan, hümanist kişiliği ve diliyle ön plana çıkan, naif ve anlatım gücü çok iyi bir insan. Mutlu Moskova kitabını şiddetle tavsiye ediyorum. Tarihi bir roman değil ama akıcı diliyle okuyucuyu kendisine çekiyor.

10- Dostoyevski – Batı Batı Dedikleri Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları

Dostoyevski’nin gözlem yeteneğinden Avrupa tablosu… Sadece şu bile kitabı okumaya yeterlidir. Kitapta özellikle Fransa ve İngiltere gözlemleri çarpıcı. Tarihi bir roman sayılabilir ama bir gezi kitabı daha çok. Dostoyevski gördüklerini kendi dünya görüşüyle yansıtmış, Burjuvazi üzerine muazzam eleştiriler getirmiş. Eseri okurken Dostoyevski’ye hayran kalmamak elde değil. Bir yazar kişiliğinin yanında eleştirmek kişiliğine sahipmiş. Çok sonra öğrendim, siz de öğrenin istedim. Kolay okunabilen, ilk başlarda Rusya eleştirisi yaptığı -ve ne yalan söyleyeyim biraz sıkıcı olduğu- bölümün ardından kitap yavaş yavaş açılıyor, Dostoyevski de öyle. Sonra gördükleri üzerinden genel bir Burjuvazi ve Avrupa eleştirisi yapıyor. İngiltere ve Fransa’da gördükleri üzerinden tabii. Mutlaka okunmalı, mutlaka kütüphanede bulunmalı.

11- Refik Halit Karay – Memleket Hikayeleri

Geldik yine kendi tarihimize. Refik Halit Karay’ın en önemli eserinin neden değerli olduğu daha ilk sayfalardan anlaşılıyor. Farklı öyküler, farklı insanların hayatları üzerinden yapılan muazzam bir Anadolu insanı değerlendirmesiyle karşılaşıyoruz yine. Devlet aygıtındaki yozlaşmanın halka yansımaları çok güzel işlenmiş. Diğerlerinde olduğu gibi bu kitapta da günümüze dair şeyler buluyoruz. Hani diyorlar ya 100 yıl geriden geliyoruz diye. Gerçekten öyle. Seneler önce anlatılan öykülere bakıldığında değişen hiçbir şeyin olmadığı hatta bazı konularda daha da geri gidildiği görülüyor ve insan gerçekten üzülüyor bu duruma.

12- Haldun Taner – Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil

BU bir tarihi roman değil ama tarihi romanın okuyucuya kattığından daha fazlasını vadediyor. Tarihi yorumlamasını bilenler için harika bir başucu eseri bana kalırsa. Haldun Taner’in muhteşem dili zaten tartışılmaz. Kendisi döneminde yaşamış edebiyat ve sanat çevresinden tanıdığı büyük isimleri anlatıyor bu kitabında. Her birinin öyküsü  4-5 sayfa süren bu hikayeler başarılı insanların, tarihe damga vurmuş isimlerin günlük yaşantılarına, başarıları nasıl elde ettiklerine, alışkanlıklarına eğiliyor. Böyle olunca o günün insanları hangi amaçla yaşamış, nasıl başarılı olmuş, kendilerine nasıl bir yol çizmiş o daha iyi görülüyor. Bu da doğal olarak o dönemin bireyindeki hayat algısı hakkında fikir veriyor. Tarihi roman değil, tek tek önemli isimlerin günlük hayat pratikleri, alışkanlıkları ve başarıya uzandıkları özellikleri anlatılıyor.

Fazla akıllara gelmeyen tarihi romanları listelemek istedim. Ama herkesçe bilinen önemli yapıtlar da var elbette. Onları uzun uzun açıklamaya gerek görmediğim için sadece isimleri ve bir cümle tanıtımlarıyla geçmek istiyorum.

John Steinbeck – Gazap Üzümleri: Kapitalizmin köylüleri nasıl evinden ettiğini, yerlileri nasıl sefalete mahkum ettiğini anlatıyor, kaderinden kaçmak isteyen bir ailenin yiyecek ve barınak bulma gayreti bir yolculukla aktarılıyor. Steinbeck’in ve bence dünyanın en güzel kitaplarından birisi.

Yakup Kadri – Kiralık Konak: Osmanlı’nın son dönemlerini sembolik bir dille anlatan Yakup Kadri dönemin eski ile yeni çatışmasını kendisine has bir dille anlatmış. Harika bir eser. Zaten yazarından kaynaklı kaliteli olduğu belli.

Gorki – Düşkünler: Çarlık Rusya’nın fakir ve sefalet içindeki bir mahallesine gidiyoruz; çocukluğundan yetişkinliğe giden bir insanın gözünden anlatılan olaylar dizisi sadece o dönemin bireylerini anlatmakla kalmıyor, hayatı, dini, anlamı, varoluşu sorgulayan bir kişinin iç hesaplaşmalarını da yansıtıyor. Okurken zevk aldım bunu da tavsiye ediyorum.

Çehov- Hayatım Bir Taşralının Hikayesi: Zenginlerin yozlaşmışlığına tahammül edemeyen bir gencin bu hayattan kendisini kurtararak emeğiyle para kazanan insanların yanında yer almasını, onlarla birlikte ekmeğini taştan çıkarmasını anlatıyor. Ancak geri planda o dönem Rusya’da yaşayan zengin ve fakir halk arasındaki uçurum çok güzel bir dille anlatılmış. İşçi emeği ve burjuvazi hakkında Çehov’un değerli yorumları muazzam bir renk katmış.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir