Bir İnceleme Nesnesi Olarak Seri Katiller: Seçilmiş Seri Katil Filmleri ve Dizileri

 

“Dürtü karşı konulamaz bir hâl almıştı. Çektiği çileyi dindirmenin tek yolunun gazap dolu olduğunu anladı. Böylece ilk cinayetini işledi. En büyük tabuyu yıkmıştı ama ne suçluluk duydu ne endişelendi ne de korktu. Sadece özgür hissetti. Karşısına çıkan her insan, her aşağılanma basit bir imha yöntemiyle bertaraf edilebilirdi: Cinayet.” –Tenebre (1982)

            Evet, şairane bir şekilde girmek gerekirse; tüm zihinsel karmaşa, hâkim ideolojinin bir buyruğu olarak birbirini alt etme savaşında kayboluş, yitim, üzüntü, keder, depresyon, delilik ve nerede nihayete ereceği kestirilemeyen savruluşlardan sonra mutlaka ama mutlaka baş başa kalıp yüzleşmeye zorlanacağımız insan ruhunun karanlık tarafıyla ne yapacağız? İnsanın özünde kötü ve korkunç olduğunu söyleyip kenara çekilmek en kolay ve bizce en haysiyetsiz yoldur. Çünkü insana atfedilen suçlamaların neredeyse tamamı insanlık ailesinden hep bir kişi eksiltilerek yapılmaktadır: Eksiltilen o kişi, suçlayanın ta kendisidir. Dolayısıyla ortaya çıkan, suçlayanın masum/iyi, geriye kalan tüm insanların ise suçlu/kötü olduğu iddiasıdır ki bu da elbette gülünç bir iddiadan öteye gidemeyecektir. Kaldı ki hedefe yalnızca insanı ve kolayca “insan doğası” adı verilen muğlaklığı yerleştirip diğer tüm değişkenleri yok sayan kişi, açık şekilde kendisini diğer insanlarla öz itibarıyla aynı ya da eşit görmeyecek kadar kibirli olduğunu da ortaya koymaktadır. Oysa insan dediğimiz zaman kendimiz, annemiz, babamız, kardeşimiz, sevgilimiz de dâhil hiç kimseyi dışarıda bırakmadan bütün insanlardan söz etmekteyizdir. Sözgelimi insan iğrenç ise kendimiz, annemiz, babamız, kardeşimiz ve sevgilimiz de iğrençtir. İnsanın iğrençliğini kabul eden kişi böyle bir gerçeği de yüreklice omuzlayabilecek mi? Cevabını yaşayarak öğrenme cezasına katlanmak zorunda kaldığımız temel soru budur işte. Sonuçta şu bir gerçek ki örneğin uzaya gitmeyi kafasına koyup gerçekleştiren de bizim bir parçamız, çocuklara tecavüz edip öldüren de. İlkinde gönenip ikincisinde “benim dışımda herkes pisliktir” yolunu tercih etmek net şekilde ya korkaklıktır ya da haysiyetsizliktir. Bugün böyle bir yöntem prim yapabilir ama yarın, en karanlık tarafımızı anlamaya çalışmaktan başka hiçbir çaremiz olmadığı gerçeği tartışılmayacaktır bile. İşte bu ahval ve şeraitte seri katil dediğimiz insanlar hususunda iki şey yapılabilir. Bir, insanın özünde kötü olduğunu söyleyip tüm seri katillere ağır küfürler ederek kendini aklama çabasına girişmek –ki biz bunu elbette yapmayız ve yapanlardan da hayatımız boyunca nefret edeceğimizi biliriz. İki; seri katillerin seçtikleri yoldaki haz faktörünü, o en büyük tabuyu yıkmanın yarattığı tanrılık yanılgısına kapılmayı ve öldürme eyleminin bir kere gerçekleştirildikten sonra bir daha vazgeçilemeyen bir arzu nesnesine (fetişe) dönüşme sürecini incelemek –ki biz de bu incelemeyi yapmak derdindeyizdir. Çünkü yinelemek gerekirse, bireysel olarak ne kadar iyi, güzel bir aile ortamında büyümüş, şanslı, onurlu, ahlaklı olursak olalım; uzaya çıkan insandan da bir parça var içimizde, seri katillerden de. İçimizdeki mühendisi, astronotu anlamaya çalışmak elbette önemlidir ama bunların anlaşılamaması çok da bir sorun yaratmayacaktır. Gelgelelim karanlık tarafımızı anlamak, en azından anlamaya çalışmak zorundayız, karanlık taraf ne kadar aydınlatılırsa o kadar iyidir ve bu da zorlu bir yüzleşme gerektirmektedir. Bizim bu noktadaki temel inancımız, konu bağlamında, seri katillere öfkeyle ve hatta âdeta histerikçe söven, onlarla ilgili bağırıp çağıran kişilerin uygun şartlar oluştuğunda seri katilliğe kolayca meyledecekleri yönündedir. Çünkü onlar karanlık yönlerine bakmaktan korkmuşlardır, bu da aşılanmamak gibidir ve uygun ortamda hastalığa daha kolay yakalanacaklardır. Anlamaya çalışan ve en yoğun karanlığa bile bakmaya cesaret eden insan ise aşılanmıştır. O, hastalığın –eğer gerçekleşirse– ilk saldırısına hazırlıklıdır. Çünkü o, anlamaya çalışmak yolunu tercih ettiği için hastalığı da tanımıştır.

Filmler:

1) Henry: Portrait of a Serial Killer (1986)

IMDB

10 puan. Tür açısından özgünlüğünü asla yitirmeyecek, bir daha çekilemeyecek bir film. Çünkü oyuncular amatör. Yönetmen de amatör sayılır. Buna rağmen ve belki de tam da bu yüzden inanılmaz bir film çıkmış ortaya. Gerçekten de bu film, tüm seri katil filmlerinin babası sayılabilir. Zaten bu sıralamayı kendi kanaatimce en iyiden en kötüye doğru yaptım.

 

2) 10 Rillington Place (1971)

IMDB

10 puan. Bu, Richard Fleischer’ın yönettiği, en az ilki kadar muhteşem olan ikinci seri katil temalı filmidir. IMDB’de 7.5 puan almış, bence çok az. Mükemmeldir, her şeyiyle.

 

3) The Boston Strangler (1968)

IMDB

10 puan. Richard Fleischer’ın muhteşem şekilde yönettiği iki seri katil filminden ilki. Oyunculuklar mükemmel, çekimler, her şey mükemmeldir bu filmde. Neden 7 puan aldığını anlayamadığım bir yapımdır.

 

4) The Honeymoon Killers (1970)

IMDB

10 puan! Böyle bir filmin 7 puan almış olmasına inanamıyorum lan. Bırakalım seri katil filmleri meselesini, sinemacılık açısından ilginçliğin ve neredeyse kusursuzluğun zirvesi olabilecek bir filmden söz ediyoruz. İlk nokta, film 1970 yılında çekildiği bilinmeden izlenirse eğer sanki yeniymiş gibi gözükür size. 2000’li yıllarda siyah beyaz çekilmiş bir dönem filmi sanırsınız. İkinci nokta, filmin yönetmeni ve senaristi aslında bir composer’dır. Adam yalnızca bu filmi çekip sinemayı bırakmış. Bu bana inanılmaz geliyor. İnsan böyle bir şeyi yapabilip de sonra nasıl konuyu kapatır? Nasıl dayanır buna? İnanılmaz gerçekten. Tür açısından özgünlüğüne gelelim filmin. İlginç şekilde bu filmde muhteşem bir mizah bulacaksınız. Shirley Stoler’ın şişko, cinsel açıdan tatminsiz ve öfkeli hâllerinde arkadan verilen Mahler müziklerinin yarattığı muhteşem atmosfer bir yana, olayın kendi içindeki mizahıdır mesele. Kadın öyle güzel oynamıştır ki rolünü bir yandan mevzulardaki dehşeti hisseder bir yandan da için için gülersiniz amına koyim. Tür açısından da tatmin edici, sinema açısından da. Mizahı benzersiz. Çekimleri, müzik seçimleri müthiş. Her konuda 10’dur bu filmin puanı. Kaçırmayın.

 

5) Citizen X (1995)

IMDB

9 puan. Tür açısından kusursuz ama filmde Sovyetlere gömmek için samimiyeti ihlal etmeyi göze almışlar. Bu nedenle 1 puan kırdım.

 

6) Frenzy (1972)

IMDB

10 puan. Alfred Hitchcock çektiği için önemli bir film. Tür açısından da tatmin edici.

 

7) Tenebre (1982)

IMDB

7 Puan. Tenebre, üstat Dario Argento’nun yönettiği seri katil temalı bir film. Tür açısından tatmin edici bir film ama bugünden izlendiğinde amatörce gelebilecek oyunculuklar, sahneler mevcut, o yüzden 7 verdim. Ben ise bu filmdeki lezbiyen çift cinayeti sahnesine kelimenin tam anlamıyla vuruldum. Spoiler sayılmayacağı için buraya Youtube linkini de bırakacağım sırf o sahne için izleyin derim. Belki bazı sinemacılar, yönetmenler ve bu işin teorik açıdan uzmanları “Ne anlamsız sahne” der bu sahne için ama bence sinema tarihindeki en yaratıcı sahnelerden biridir. Şöyle düşünün: “Yönetmen bu sahneyi niye böyle çekmiş?” Herif oturup düşünmüş olayı, müziği ona göre seçmiş; bir haz ayini, yönetmenin kamerasıyla dolaştığı beş dakika süren görkemli bir şovdur bu sahne. İki hata var, ilki merdivene yansıyan kamera ışığı, ikincisi üst kattaki kadının bira içtiği bardaktaki bira miktarı. Onun dışında estetik haz açısından müthiş bir sahne, buyurun, çekinmeden izleyin (Dikkat, şiddet ve kadın memesi içerir): İşte o sahne!

8) Zodiac (2007)

IMDB

8 puan. Tür açısından fena bir yapım değil. Sinemacılık açısından ise güzel bir filmdir Zodiac. Bence bu filmin asıl meselesi seri katilden ziyade Zodiac takma adlı seri katili saplantı hâline getiren heriftir. O yüzden 8 verdim. Filmin odağında türü sevenlerin beklediği şekilde bir seri katil öyküsü yok. Yine de izlenesidir.

 

9) Summer of Sam (1999)

IMDB

9 puan. Bu filmde, seri katil merkezde ama başrolde yer almıyor. Nasıl oluyor peki bu? Filmdeki ince mi ince mizahıyla şahsen takdiri hak ettiğini düşündüğüm yönetmen Spike Lee, kurgusunun merkezine David Berkovitz adlı seri katili koymuş ama asıl olarak bu katilin çevresindeki insanların yaşamlarının nasıl değiştiğini anlatmayı hedeflemiş. Filmin IMDB’de düşük puan alması, merkezdeki seri katilin kurgusunun derinleştirilememiş olmasından ileri gelmektedir. Mahalledeki insanlar harika şekilde anlatılmıştır, değişimleri, sorunları vesaire çok hoştur. Ancak merkezdeki katilin motivasyonuna, sorununa, psikolojisine yönelik olarak vurgulanan tek şey herifin bahçedeki köpekle arasındaki ilginç ilişkiden ibarettir. Yarım saat daha uzasaydı keşke bu film ve ortaya bir başyapıt çıksaydı. Yine de ben mizahını çok sevdim bu filmin. Öyle doğal, karikatür gibi bir mizahı var ki “Sikerler, dokuz veriyorum!” dedim. Son olarak ilişkiler konusunda arayış içinde olan erkek dostlarıma bu filmdeki Vinny karakterini ders gibi çalışmalarını öneririm. İşte, Dünya’nın istisnasız her yerindeki ortalama kadının kendini kolayca bırakabileceği erkek tipi budur. Onun “Ben sana kaç dedim olum, ne yapim kaçsaydın” şeklindeki çıkışını çalışın, onun “Ya katil benim peşime düşerse” endişesini çalışın, ortalama kadın, yani her yüz kadından sekseni böyle bir tipe bayılır. Vinny’den daha iyi, daha donanımlı, mental ve ruhsal açıdan daha güçlü erkekler kadınları korkutmaktadır ve kadınlar böyle adamlardan hem çekinmekte hem de onların yanında rahat edememektedir. Vinny’den nitelik olarak daha aşağıda olan erkek grubu zaten kadınların ilgisini bile çekmemektedir. Vinny ise, tam da uğraşılacak, “Niye böyle” diye boş boş muhabbet edilebilecek, suni dertler yaratıp kadınları oyalayacak bir tiptir. Körler sağırlar birbirini ağırlar durumu söz konusudur. Acıdır ama böyledir gerçekten. Monica Belluci gibi kadınlar için ise başka şeyler gerekiyor, onu sonra konuşuruz.

 

10) Manhunter (1986)

IMDB

7 puan. Seri katil filmi, yani tür açısından kötü bir filmdir bu. Tıpkı The Silence of the Lambs filmindeki gibi kötü bir yaratıcılık örneği olarak işaret edilebilecek bir seri katil tipi vardır. Beklentiye girmeden izlenmeli ya da bence hiç bulaşılmamalıdır.

 

11) The Silence of the Lambs (1991)

IMDB

7 puan. Tür açısından çok, çok kötü bir film. Bu filmin alametifarikası yönetmenin Amerika’nın zehirli kültürünü ustaca bir sembolizmle ve metafor yağmuruyla işlemesidir. Hannibal Lecter karakterinin insanüstü, dolayısıyla abartılı bir karakter olarak gösterilmesi de tamamen söz konusu kültürün yarattığı canavarın boyutunu anlatmak içindir. Filmde işlenen diğer seri katilin motivasyonu ise –gerçek bir olaydan esinlenmiş olunsun ya da olunmasın– çok ama çok kötü bir yaratıcılık örneği olabilir en fazla. Özetle, meselesi farklıdır bu filmin, o meseleyi de iyi işlediği için kült olmuştur. Seri katil hikâyesi açısından ele alındığında en fazla 6’dır bu filmin puanı.

 

12) Serial Mom (1994)

IMDB

8 puan. Ha ha, John Waters adlı delinin seri katil öyküleriyle, filmleriyle ama asıl olarak da Amerikan toplumuyla, kültürüyle, jüri sistemi denen tam da kapitalizme yakışır saçma sapan hukuk sistemiyle taşak geçtiği bir arınma filmidir bu. Onca dehşetli ve maalesef gerçek öykünün ardından bu filmle finali yaparak her şeyin bu filmdeki gibi bir şaka olmasını umduğunuz normal ruhsal seviyeye gelebilirsiniz.

 

Diziler:

1) Night Stalker: The Hunt for a Serial Killer (2021)

IMDB

10 puan. Söz konusu seri katili yakalayan dedektifler iz sürme biçimleri ile katilin korkunçluğu birleşince tür açısından kusursuz bir iş çıkmış ortaya. Bu mini dizinin puanı 7.5 değil, en az 9 olmalıydı benim kanaatimce.

 

2) Conversations with a Killer: The John Wayne Gacy Tapes  (2022)

IMDB

9 puan. Evet, tür açısından doyurucu bir yapım. Birçok yazar, seri katiller içinde en iğrencinin John Wayne Gacy olduğunu ifade etmiş, bu arkadaşları Citizen X‘i izlemeye davet ediyorum. Tipik bir seri katil John Wayne Gacy. Korkunç ve zeki bir canavar. Mini dizisindeki tek sorun, bence, üç parçaya ayrılan öykünün ağırlık noktalarının tam ayarlanamamış olması. Örneğin bir saat adamın yaptığı işleri, bir saat nasıl yakalandığını, bir saat de dava sürecini anlatırız şiarıyla yola çıkılmışsa da bu başarılamamış. Bir buçuk saat adamın yaptıkları, bir saat yakalanışı, yirmi beş dakika davası, beş dakika da yakalandıktan sonra aradan geçen on dört yıla ayrılmış. Bu nedenle, 1 puan kırdım. Tür açısından harika, belgeselcilik açısından daha iyi olabilirdi.

 

3) Worst Roommate Ever: Call Me Grandma  (2022) (s1e1)

IMDB

10 puan. Bu mini dizi aslında seri katiller dizisi değil ancak dizinin ilk bölümü olan “Call Me Grandma” gerçekten tür açısından inanılmaz bir kadını anlatıyor. Bu 50 dakikalık harika yapımı, özellikle John Wayne Gacy’ten sonra koydum. Öldürdükleri insanlardan kurtulma yöntemleri aynı olduğu için bir tipin iki farklı cinsini izliyormuş gibi oluyorsunuz peş peşe izlediğinizde. 10 numara bir seri katil öyküsü. Güzel bir anlatım. 10 puanı hak ediyor.

 

4) Conversations with a Killer: The Ted Bundy Tapes  (2019)

IMDB

9 puan. Tür açısından son derece doyurucu. Sanırım 1 puanı öyküyü anlatma biçimlerinden dolayı kırdım. Night Stalker: The Hunt for a Serial Killer‘daki anlatıma 10 verdiğim için bundan 1 puan kırmalıyım diye düşündüm.

 

5) The Ripper (2020)

IMDB

7 puan. Tür açısından aslında harika bir dizi olabilecekken belgeselciliğin berbatlığı nedeniyle bunu başaramamış bir yapımdır. Çünkü üç veya dört kez “İşte o cinayetten sonra her şey değişti.” cümlesi geçer dizide ama hiçbir şey değişmez. Ha ha, böyle saçmalık olmaz. Neyse, bu tip saçmalıkları boş verebilirseniz dizideki gerçek seri katil tipi tür açısından inanılmazdır.

 

6) The Confession Killer (2019)

IMDB

10 puan. Tür açısından zayıf bir dizi bu. Belgeselcilik açısından ise çok güzel bir iş, o nedenle tam puan verdim. Amerika’dan ve onun batasıca kültürünün körolasıca tiplerinden nefret ediyorsanız, size istediğinizi verir bu yapım.

7) Dexter (2006-2013)

IMDB

7 Puan. Dexter ve sonra çekilen devam dizisi, muhteşem bir konu nasıl berbat edilir, derin mi derin psikoloji nasıl olabilecek en yüzeysel şekilde işlenir konularında bir derstir en fazla. Dizi gerçekten tür açısından çok güzel başlar. Ancak devamında “Allah kahretsin nereden bulaştım lan bu diziye.” diye sorarken bulursunuz kendinizi. Özellikle, Rita denen kadının tüm sahnelerinde, Debra Morgan’ın ağlamaklı olup durmasında ve Helen Mirren gibi bir efsanenin nasıl olup da kabul ettiğini hiçbir zaman anlayamayacağım rolde bir hastasına annesiymiş gibi kızdığı anlarda “Ölseydim de şu diziye başlamasaydım.” dersiniz. Devam dizisine girmiyorum bile. Dexter’ın bu listede olmasının tek sebebi “Dexter’sız seri katil veri tabanı mı olur?” tepkisinin oluşmasını engellemek. Lanet olsun lan bu hayat.

 

Bir müjdeyle listeyi bitirelim: 30 Ağustos 2022’de Steve Carell’ın başrolünde oynadığı The Patient adlı 10 bölümlük bir mini dizi geliyor. Seri katil temalı olan bu diziden çok ümitliyim. Sizler de saatlerinizi ayarlayın.

IMDB

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir